Neredeyse Koprivnica kadar uzak ve orası kadar zor şartlara haiz Olimpiyat Stadı’nda 3 gün önce her hattıyla kusursuz gözüken Galatasaray, nasıl oluyor da 8 aynı oyuncuyla 72 saat içinde bu kadar geriye gidebiliyor, düşünmek gerek…
Evet, Lincoln yoktu, Hasan sadece 15 dakika içinde 4 kritik top kaybı yaptı (birisi de gol oldu), ama bu detay, takımın oyun kuramamasını tek başına açıklayamaz.
Evet, Linderoth da yoktu, Galatasaray, defans-orta saha pas bağlantısını kurmakta sıkıntı çekti, ama çağdaş futbolda iki stoperinizden en az birisinin topu oyuna sokmakta becerikli olması, oyun kurmanın ön liberoya bağımlı olmaması gerek…
Belki de Kalli, Bouzid’i neden transfer ettiğini hatırlayıp, Galatasaray’ın topu kesen (ama sadece kesen, onunla oynamayı beceremeyen), “penaltı yapacağı 20 metre geriden gelişinden belli” savunma göbeğine bir ufak müdahale yapmayı düşünebilir.
Demode anlayış
Yine de bu iki eksik, Galatasaray’ın 60 dakika boyunca umudunu 60 metrelik uzun toplara bağlamasını açıklayamıyor.
Orkun, Song ve Servet’in bu kadar lüzumsuz uzun pas yapmalarını ise ben pazar gecesi Olimpiyat Stadı’nda her şişirdikleri topun Rizespor’un savunmasıyla orta sahası arasındaki derin boşluğa düşmesine bağlıyorum. Galatasaray’ın karşısında kalitesiz, ama bir bütün halinde oynamayı bilen, birbirlerinden uzun mesafelerle kopmayan bir takım olunca koca 60 dakika 1980’lerin demode/başarısız doldur-boşalt anlayışı ile geçti.
4 takımımızı da bu turları geçmek için yeterli, gruplar için yetersiz görüyorsak, sebebi ligde ilk 10’u(!) hedefleyen ve Anadolu takımlarını değiş-tokuş usulü ile çalıştıran, hayatları “yerlilere haksızlık yapılıyor” isyanıyla geçen, ama kendilerini geliştirmeyi hiç düşünmeyen birbirinden farksız birkaç teknik adamımızdır.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS