Hakan Şükür yazmak çok zor… Hele siz gibi – biz gibi etten kemikten müteşekkil futbolcuların kalbini bilmeden kırmamak için maç kritiklerinde “Ahmet bugün kötü oynadı, Mehmet de gününde değildi” yazmaktan bile zaman zaman imtina eden kulunuz için çok daha zor. Ya da, “Türk Futbol Tarihi Ansiklopedisi”nin Hakan’dan önce 50 (elli), Hakan’dan sonra 1000 (bin) sayfa olduğunun farkında iseniz, onun kıta üzerinde bir ülkenin hem lig, hem Avrupa kupaları, hem de ulusal takımının gol rekorunu elinde bulunduran (Gerd Müller’le birlikte) iki insan evladından biri olduğunu hatırlıyorsanız, evet, bu gerçekten zor, hem de çok zor…
Lâkin çok sevdiğimiz Hakan Şükür hakkında 10-15 yıl sonra yapılacak belgesellerin son dakikaları henüz çekilmediği, kitapların son birkaç sayfası henüz yazılmadığı için; o muhteşem belgesel mutlu sonla bitsin, o harika kitap sadece gülümseyerek okunsun diye ediyorum bu derme çatma lafları…
37 yaşında bir sporcunun 20 yıllık profesyonel futbol hayatında ilk kez kadro dışı kalmasına ve masum kızının hadiseden etkilenmesine bu denli üzülmesini anlayabiliyoruz. Lâkin aynı gün onunla birlikte kadro dışı kalan Lincoln, iki aydır tek bir kelime açıklama yapmazken, Hakan’ın bir sonraki gün gazeteye tam sayfa demeç vermesini, bununla yetinmeyip Lig TV’de canlı yayına bağlanıp 20 dakika dert yanmasını anlayamıyoruz maalesef.
Üstelik o günlerde ettiği bazı sözler de bir takımdaş hassasiyetinden çok uzaktı: “Lincoln, Galatasaray’dan ayrılmak istediğini bana söyledi”, “Belki de o geceyi hocaya aktaranlar (Ahmet Akcan’ı kastediyor) yanlış anlattı”… Oysa yine Hakan’ın ağzından, Feldkamp’ın “Eğer bana o gece kızınla kalmak istediğini söyleseydin, eve gitmene izin verirdim” dediğini de öğrenmiştik. 1992-93’te beraber çalıştıkları için Hakan da gayet iyi biliyor ki, o gece Kalli’nin çocuğu kampa gelmek istese, onu da engelleyecek kadar olgun ve disiplinli bir adamdır Feldkamp… Nihayetinde Galatasaray’ın iç meselesi olarak kalabilecek bir basit konu nasıl bu kadar uzadı ve nasıl kamuya mâl oldu, herhalde Hakan verecektir en iyi cevabı…
Af diledi mi?
Hakan, o günlerde hadisenin sıcaklığıyla suçladığı, veya en azından zan altında bıraktığı Ahmet Akçan’dan af diledi mi bilmiyoruz, ama şimdi gönlünü alması gereken kişi sayısı ikiye çıktı, zira geçen hafta çok benzer bir iddiayı bir kulüp yöneticisi için dillendirdi: “Adnan Ağbi, bana futbolu istediğim zaman bırakabileceğimi söylüyor, ama gazetelerde farklı haberler çıkıyor. Acaba Polat, bana farklı, gazetelere farklı mı konuşuyor?”…
Hakan, kulüp televizyonuna bu sözleri söylemeden önce, söz konusu haberin doğruluğunu “Adnan Ağbi”sini arayıp teyit edemez miydi? Bir kulübün yöneticisi ile kaptanı, karşılıklı konuşmak için gazete ve televizyona mı ihtiyaç duyar? Bu programın ardından acaba Polat’ın da ona ekrandan mı cevap vermesini bekliyor?.. Yine aynı programda, “Beşiktaş maçında iki kişi kadro dışı kaldık, neden sadece benim konuşulduğumu anlamıyorum” diyor Hakan… Acaba sürekli sen konuştuğun, o diğer kadro dışı kalan adamsa sustuğu için olabilir mi Hakan?..
Hakan Şükür, kulüp televizyonunda katıldığı programdaki sözlerini “Tabii ki dahili harici bedhahlarım olacaktır” diye bağlıyor! Acaba bu “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nden hatırladığımız bedhahların amacı ne ola ki? Hakan Şükür Cumhuriyeti’nin birlik beraberliğini bozup, iç savaş çıkartmak suretiyle topraklarını ele geçirmek mi? Acaba sevgili Hakan, bu futbol hadisesini biraz fazla mı ciddiye alıyor? Eğer Hakan’ın kişisel kariyerinde her şey yolunda giderse memlekette de doların düşeceğini, terörün biteceğini, dünyada hiç aç insan kalmayacağını falan mı düşünüyor? Bütün futbol kariyeri boyunca kimseye kasten bir tekme vurmamış, ağzından tek bir kötü söz çıkmamış, beyefendiliğiyle dosta düşmana örnek olmuş bir adam, neden artık bu kadar benmerkezcil cümleler kurar, nasıl dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü sanabilir ki?
Panionios maçının ardından “Vefa istemiyorum” diyor Hakan… NTV canlı yayınında gözleri doluyor, aslında avaz avaz bağırmak istiyor ama belli ki kelimeleri hassas terazilerde tartarak konuşuyor… Ama yine konuşuyor! Artık 45 dakika futbol oynayıp, 45 dakika da konuşuyor Hakan! Halbuki artık “kelimeleri tartarak konuşma” değil, “kelimeleri tartarak susma” zamanı…
“Boğaz dokuz boğum” derler Hakan.. “Sekiz yut, bir konuş”… Evet, sen sekiz değil, belki sekiz bin yuttun. Ama konuşacağın söz de bitti gayrı… Bitti, Hakan…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS