Tabii ki Hırvatlar’la eşleşmemiz herkesin aklına Viyana’daki tarihi müsabakayı getirdi; ama şu anda her iki takımın da o maçtaki görüntülerinin çok gerisinde olduğunu söylemek gerek. 2008’de çeyrek final gören her iki ülke, 2010 Dünya Kupası’nı ıskaladı. 2012 elemelerinde de çok eleştirilen performanslar ortaya koydular: Biz Almanya’ya karşı iki maçı da kaybederken, Hırvatlar Yunanlılar’dan sadece 1 puan alabildi. Biz Azerbaycan’a, onlar da Gürcistan’a yenilerek uzun süre takımlarını sorguladılar. Hırvatistan’ın eleme performansının bizim takımdan biraz daha iyi gözükmesinin nedeniyse şu; biz, baş altı takımları Belçika-Avusturya’yı 4’er puan alarak geçtik. Hırvatlarsa aynı sınıftaki İsrail-Letonya ikilisini deplasmanlarda da yendiler. Ama genel toplamda ne Hırvatlar’ın, ne de Türkler’in Haziran 2008’deki gibi mutlu olmadıkları bir gerçek…
Aynen bizde olduğu gibi onlarda da 2006-2008 sürecinde herkes teknik adamından öyle veya böyle mutluydu. Hırvatlar’ın dinamik ve eğlenceli kadrosu (zaman zaman alkol problemleri yaşayıp skandallarla isimlerini duyursalar da) “Biliç boys (Biliç’in çocukları)” diye hoş görülüyor; maçlar kazanıldığı sürece sorun çıkmıyordu.
2010 Dünya Kupası’nı ıskaladıklarında da Biliç’in kredisi sürüyordu. Çünkü Hırvatlar’ın altın jenerasyonundan Biliç ve arkadaşları takımın başındaydı ve bağımsızlıklarını kazandıklarından beri zaten 8 büyük turnuvanın 6’sına gitmişlerdi. Ama 2012 elemelerinde peş peşe gelen skandallar, takımın kimyasını artık bozmuş gibi…
Pranjiç krizi önemli
2012 elemelerinde birtakım kötü sonuçlar gelince, Biliç’le ilgili eleştirilerin dozajı arttı. Önceleri sessizce dile getirilen “Biliç yanına iyi antrenörleri değil, arkadaşlarını aldı” eleştirisi bugün iyice patlak verdi. Hiç kimse Asanoviç-Jurçeviç-Mrmiç üçlüsünün Biliç’e teknik olarak bir şey kattığına inanmıyor (Size bir yerlerden tanıdık gelmiş olmalı)!
Biliç döneminde alkol skandalları yaşayan futbolcular da oldu, ama bundan daha önemlisi Pranjiç’in süresiz olarak milli takımdan uzaklaştırılması… Biliç, Pranjiç’in İrlanda maçının ardından kendisine saygısızlık yaptığını iddia ederek, onu süresiz olarak ulusal formadan men etti. İddiaya göre (hiç kimsenin bilmediği, görmediği bir yerde) Pranjiç, Biliç’in tebrik amaçlı uzattığı eli sıkmadı ve onu takım önünde küçük duruma düşürdü. Ama hâlâ Hırvat medyasında bu hadisenin nasıl yaşandığı sorgulanıyor: Sahanın içinde mi, dışında mı? Soyunma odasında herkesin önünde mi, yoksa bire bir mi?
Bir de Biliç’in Pranjiç, Petriç gibi oyuncularla olan kötü ilişkisinin Dinamo Zagrep’li futbolculara milli takım yolu açma amaçlı olduğu iddiası var ki, o da gerçekten ciddi bir mesele. Hırvat bazı kaynaklar, Biliç’in Zagreplileri ulusal takıma alıp, Avrupa’ya transferlerini kolaylaştırma derdinde olduğunu iddia ediyorlar. Ki, bu problemleri üst üste koyunca, Kasım’da alınacak kötü bir sonucun Biliç’in sonu olacağını kestirmek çok güç sayılmaz.
Solları zayıf
Hırvatlar’daki Pranjiç krizinin bir başka yansıması da saha içine oluyor: Sol bek Striniç’ten de, sol açık Kranjcar’dan da pek kimse memnun değil. Teknik kapasitesi kısıtlı Striniç’le ağır sol stoper Simuniç’in birlikteliği iştah kabartıcı cinsten… Zaten Biliç’in en büyük sıkıntısı sol savunmada, çünkü sağ savunmada harika iki adam; Srna ve Corluka’ya sahip…
Malta ve Gürcistan dahil hemen herkesten gol yiyen Hırvatlar’ın elemelerdeki Runje-Pletikosa kaleci ikilisi de çok eleştiriliyor. İki kalecinin de son dönemde kulüp bulmakta sıkıntılar yaşamış olması, akla ister istemez Türk dostu Nikopolidis’i getiriyor!
Biliç, Avrupa’da çift santrfor kullanan az sayıdaki hocadan biri… Genelde Şaktar’lı Eduardo’nun yanında Jelavic-Petriç ikilisinden birini tercih ediyor. Orta sahadaysa şöhretleriyle göz korkutan bir dörtlü ön plana çıkıyor: Mandzukiç-Modriç-Vukojeviç ve Kranjcar…
Son tahlil
Biliç denince aklıma gelen en önemli sahneyse, Viyana’da Semih golü attığında sahanın ortasına kadar gelip Rosetti’ye çaresiz itirazlarda bulunması… O anda kaptan Niko Kovaç’ın hocasına attığı bakışı unutamıyorum: Kovaç hocasına adeta “Henüz maçı kaybetmedik, daha penaltı atacağız” diye bakarken, heyecandan sırılsıklam olmuş Biliç, çoktan soğukkanlılığını yitirmişti.
Umarım Hiddink-Biliç kapışmasında da neticeyi soğukkanlılık belirler; çünkü böyle bir ortamda sakin kalan tarafın yine bizim hocamız olacağını zannediyorum.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS