Bir hayalim var…
Geçtiğimiz pazar gündüz saatlerinde Kasımpaşa Stadı’ndaydı o hayal… Kasımpaşa-Belediyespor müsabakasında hakemin bir kararının ardından ortam gerilmişti ve yeşil çimler üstünde ufak çaplı bir tartışma yaşanıyordu… Birden tartışma durdu, sahanın içinde sivil kıyafetli bir adamın bir sporcu ile itiştiğini gören diğer oyuncuların hepsi aralarındaki münazarayı unuttu ve bu garabete yöneldi. Forma rengi ne olursa olsun tüm sporcular, bu takım elbiseliyi sahanın dışına çıkarmaya çalıştılar hep birlikte (Ki daha sonradan kendisinin Kasımpaşasporlu bir yönetici olduğu anlaşıldı)…
Hakem kararından olumlu/olumsuz etkilenen bu oyunculardı, 20-25 yaşlarını, deli çağlarını yaşayan, belki de o anda beyinlerine oksijen gitmeyenler onlardı… Ama bu kan ter içindeki gençler bile daha mâkullerdi kravatlı kulüp yöneticilerinden. Sahadaki futbolcu grubunun sportmenliği ve âdil oynama isteği, çoktan önüne geçmişti o yöneticinin…
Bir hayalim var…
Aynı günün akşam saatlerinde İnönü’de yaşananlardı o hayal…
Trabzonsporlu Barış’ın atılmasının ardından, ortak akıl üretmeleri en zor, provoke olmaları en kolay gözüken tribünlerin bile ne denli kuvvetli bir adalet duygusuna sahip olduklarını öğrendik İnönü’de… Oysa aynı kulübün takım elbiseli bir yöneticisi, sadece 7 gün önce Ankara’da, Gençlerbirliği-Beşiktaş maç sonunda Tuna’nın eline çarpan topla ilgili konuşurken bu adalet duygusundan pek haberdarmış gibi gözükmüyordu. Hadisenin üstünden henüz 10-15 dakika geçmişti, muhtemelen stattaki hiç kimse pozisyonun tekrarını televizyondan izleme şansı bulamamıştı, ama o yönetici kendinden emin, yayıncı kuruluş mikrofonlarına “İyi ki son dakikada o golü attık. Yoksa, yardımcısı uyarmasına rağmen hakemin penaltıyı vermemesine camia olarak tepkimiz çok farklı olurdu” minvalinde tehditkâr konuşuyordu.
Akşam televizyonlarda pozisyon defalarca gösterildi, orta hakem haklıydı, Tuna’nın hareketi nizami idi. Menajer yanılmıştı.
Öyleyse… Bu “camia” dedikleri hangisidir esasında? Kimlerdir bu camia tanımının içine koymamız gereken? Hakem kararlarının her ne şartta olursa olsun kendi lehlerinde olmasını şiar edinmiş çıkarcı kulüp yöneticileri mi? Yoksa rakip oyuncunun kırmızı kart gördüğüne sevinecekleri ezberimizi bozan binlerce âdil futbol izleyicisi mi?
Bir hayalim var…
Bir hayalin peşinden girdim bu işe. Hakperest çoğunluğun seslerini yükseltip, menfaatperest azınlığı bastırması hayaliydi bu…
Bir hayalim var…
Ve o hayal için işgal ediyorum bu kırık dökük satırları. Pazar gecesi İnönü’de patlayan çığlığın çok daha fazla destek bulması hayali bu.
Bir hayalim var…
Hepimizin hayali aslında. Senin, benim, Martin Luther King’in ve Sezen’in de hayaliydi bu: “Doğarken ne olduğunu unuttuğumuz ve ölmeden hatırlamayı umut ettiğimiz bir hayal”… İşte o hayal, Pazar akşamı ete kemiğe büründü İnönü’de.
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=507721&ver=33
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS