Yunanistan maçıyla ilgili her şeyi unuttum… Rakibin yaklaşık 12 net pozisyonunu… Avrupa çapındaki yıldızlarımız Tuncay ve Ümit’in ıskalarını… Dünyanın en iyi niyetli insanı, kızım olsa evlendirmekte hiçbir beis görmeyeceğim ama artık masa başı kravatlı bir işe daha çok yakıştırdığım sol bekimizin müthiş ofsayt tuzağını bile unuttum…
Yalnız iki kare gözümün önünden gitmiyor! Birincisi, ilk yarının ortalarında rakip ceza yayı üstünden kazandığımız frikik… Kıtanın en zor pozisyon veren takımlarından birine, kalenin tam karşısından, 20 metre mesafeden kazandığımız frikiğin, aralarında paslaşmaya benzer hareketler yapan 3 yıldızımızın anlaşamaması sonucunda heba oluşu aklımdan çıkmıyor. Frikik kullanılır, kalecinin kucağına gidebilir, barajdan dönebilir, 10 metre yukarıdan auta da atılabilir, uluslar arası bir müsabakada bunların hepsi mümkün. Ama frikiğin kullanılamaması, elimize yüzümüze bulaştırılması çok acı verici…
İkinci unutamadığım sahne de, Tümer’in oyuna giriş anı… Tümer, kenardan çılgınca koşarak sahaya dalıyor (önceki geceki Konya maçında yürüyerek giriyordu halbuki!)… Emre’nin yanına gidip el kol hareketleri ile bir şeyler anlatıyor. Emre anlamıyor, mevzu uzuyor! Emre’yi akşam eve yemeğe çağırmadığına göre, herhalde hocanın ona ikinci yarıda verdiği görevi anlatıyor (ki Tümer sol tarafı işaret ettiğine göre biz anlıyoruz ki Emre orta 3’lünün solunda oynayacak), ama bu arada oyun 3-4 saniye önce başlamış ve Yunanistan sağ taraftan ciddi bir hücum yapıyor…
İki pozisyonda da bir “zihin tutulması”, bir “trak” anı yaşanıyor belli ki…
Milli takımın saha içinde teknik-taktik-strateji-oyuncu seçimi gibi konularda doğrularının yanlışlarından fazla olduğunu düşünenlerdenim. Ama saha dışında bu adamlar nasıl bir “motivasyon, inanç, arzu” girdabına sokuluyorlarsa artık, ortaya böyle saçma sapan, acınılası, doktora danışılası sonuçlar çıkıyor…
Gazeteler yazıyor, milli takımı Yunanistan müsabakasına motive etmek için maç yolculuğunda Tarkan’dan “Bilirsin, zır deliyiz biiiz”i dinletmişler. Tarkan’ın şûh nağmeleri ile hâlâ motive olamayan şuursuz, ruhsuz, kalpsiz bir futbolcu kaldı ise, ona da milli takımın Dünya Kupası’nda kazandığı maçları izleterek kalp gözünü açmışlar, gereken “motivasyon”u sağlamışlar!
Kimisi İngiltere, kimisi Almanya Ligi’nde, büyük bir bölümü Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden, Euro 2008’e katılmayı kişisel kariyeri için de arzu etmeyecek kadar aptal olamayacak bu profesyonel adamlara, 25-30 yaşlarındaki koca adamlara, motivasyon niyetine “Bilirsin zır deliyiz biiiz” dinletiliyor… Sahi, bu kaseti çaldığı için para alan koca koca adamlar, bu şarkıyla ne anlatmaya çalışmış olabilirler? Teknoloji çağında, bilimsellik çağında, strateji çağında bu insanlar “motivasyon” detayına nasıl bu kadar çok anlam yükleyebiliyorlar? Acaba San Marino milli takımına sabaha kadar “Bilirsin zır deliyiz biiiz” dinletirseniz akşama çıkıp İtalya’yı yenerler mi? İtalya ve Fransa’nın bulunduğu grupta İskoçya 24 puanını “Bilirsin zır deliyiz biiiz” dinleyerek mi kazandı? Rusya, İngiltere’yi motivasyonla mı devirdi? Çok mu inandılar? Neden Liechtenstein da onlar kadar inanıp İngiltere’yi yenmiyor?
İnanmak lazım… Evet.. Motive olmak da lazım… Kesinlikle… Ama, önce başka şeyler lazım. Sakin olmak lazım… Rahat olmak lazım… Unutmak lazım biraz… Eğlenmek lazım… Milli takımın her şeyi tamam. Hocası tamam. Oyuncusu tamam. Tekniği, taktiği stratejisi tamam. Bir tek eğlencesi eksik. Hepsi bu.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS