Pazar gecesi saat 12 sularında Valencia karşısında 4-1 galip oynayan Barcelona, maçtaki üçüncü değişiklik hakkını Iniesta’nın yerine Xavi’yi sahaya sürerek kullandı. Böylece Xavi’yle birlikte o gece sahaya çıkmış Barcelona altyapısı ürünü futbolcu sayısı tam 12 oldu. Yani Guardiola’nın Valencia karşısında oynattığı 14 adamdan (Alexis ve Abidal dışındaki) 12’si (aynen kendisi gibi) Barcelona altyapısı öğrencileriydi.
Aynı gece, o maçtan sadece birkaç saat önce G.Birliği’ni İnönü’de konuk eden Beşiktaş’sa, maçtaki üçüncü değişiklik hakkını Quaresma’nın yerine Alves’i sokarak kullandı. Siyah-beyazlıların Pazar gecesi oynattığı 14 adamdan (Necip hariç) 13’ü Beşiktaş altyapısı görmemişti, 10’u Türkiye doğumlu bile değildi!
Türkiye’de altyapıya yaptığı yatırımla ünlenmiş G.Birliği kulübünün de Beşiktaş 18’inde yalnızca iki tane Beştepe üretimi oyuncusu vardı.
Tabii aslında her şey, geçmiş TFF yönetimlerinin her geçen yıl altyapı konusundaki yaptırımları yumuşatmasıyla başladı. Şu anda Süper Lig takımlarının 18’lerinde kulüpte iki yıl tescilli oynamış ve 22 yaşından gün almamış tek bir futbolcu olması, sahaya çıkmaları için yeterli (Ki maalesef Trabzonspor’un da dahil olduğu bazı kulüpler, bu tek adamı dahi bulamayıp 18’lerine 3 kaleci koymak zorunda kalıyorlar!).
Hemen hiç kimse artık altyapıdan ürün alamıyor; çünkü geleceklerini emanet ettikleri hocalara çok düşük maaşlar ödeniyor, oyunculara çok kısıtlı imkânlar sunuluyor. Neyse ki bu hastalığımızı tedavi edebilecek çok basit müdahaleler, üç gün sonra belirleyeceğimiz yeni TFF Başkanı’nın elinde…
1 puan kaderimizi değiştirebilir
Şu anda Süper Lig’de bir maçı galip bitiren bir takımın yayın havuzundan aldığı prim 750 bin TL… Müsabakanın berabere bitmesi halindeyse bu para iki kulüp arasında 375’er bin lira olarak bölüştürülüyor. Oysa 3 puanlık sistem, beraberliği cezalandırma üstüne kurulmuş bir yapı. Berabere biten bir maçtan takımlar (birer buçuk değil) birer puanla ayrılıyorlar ki herkes galibiyete daha fazla motive olsun. Pekâlâ yayın havuzundaki beraberlik ödülü de bu modern kıstasa göre yapılabilirdi.
Beraberlik halinde kulüplere (375’er bin yerine) 250’şer bin lira ödenir. Kalan 250 bin lira da TFF tarafından doğrudan kulüplerin altyapı tesislerine-hocalarına-oyuncularına aktarılır. Yani beraberlik halinde 1 puan karşılığı para bir takıma, bir puan diğer takıma, bir puan da altyapıya… O bir puanın Türk futbolunun kaderini 5-10 yılda temelden değiştireceğini görmek için sanırım kâhin olmaya lüzum yok…
Bu rötuş mümkün mü?
Tabii 27 Şubat’taki tarihi seçim için aday adayı olan 20 değerli büyüğün konuştukları mevzulara bakınca, zihinlerinde bu konulara çok fazla yer olmadığını anlamak da güç değil. Mesela TFF koltuğuna en kuvvetli aday olarak gözüken Beşiktaş Başkanı’nın kendi kulübünden 100 milyon civarında alacağı olduğu yazılıyor. Ve yeni yönetimin eski başkana kulübü neden bu kadar borçlandırdığının hesabını sormak yerine, bu borcu ödemek için çareler üretmesi gerek.
Şu anda GSGM’nin elinde yeni “Spor Kulüpleri Yasası” taslağı var. Bu taslakta kulüp yöneticileri kulüplerinin vergi/sigorta borçlarından şahsi olarak sorumlu addediliyorlar. Ama onlarca/yüzlerce transfer yapıp sebep oldukları borçlarla ilgili herhangi bir sorumlulukları yok.
Belli ki GSGM’nin yeni yasa taslağında yapması gereken en mühim hamle, dernek/şirket statüsüne bakmaksızın kulüp yöneticilerini tüm mali tablodan sorumlu hale getirecek değişiklik. Ligin ilk 27 haftasında toplam yalnızca 14 dakika şans bulmuş isimsiz bir Portekizli’nin bonservisinin yarısına 3,1 milyon euro ödeyen (ama sahaya tek bir altyapı oyuncusu çıkarabilen) yönetici, yeni yasayla yaptığı bu transferin de hesabını vermeli. Kulüp başkanları bireysel kararlarla, tazminatlarla kulüplerini kendilerine borçlandıramamalı; aksine gelir-gider dengesi gözetmeli. 27 Şubat’ta seçilecek müstakbel TFF Başkanı’nın altyapıyla birlikte en önemli ikinci meselesi de bu olmalı…
Kulüpler Birliği buna izin verir mi?
Tabii 28 Şubat sabahı yeni TFF Başkanı, GSGM’nin kapısını çalıp “Gelin, yeni yasayla kulüp yöneticilerini transfer harcamalarından da sorumlu hale getirelim. İşi biten, on milyonlarca borçlandırdığı kulüpten ceketini alıp çıkmasın” dese, Kulüpler Birliği bu görüşe sıcak bakar mı sorusu da geliyor akla ister istemez… Malum, şu anda TFF Başkanı’nı seçmek (kongrede yüzde 50’ye varan oy potansiyelleri nedeniyle) Süper Lig Kulüpler Birliği’nin elinde. Dolayısıyla, işlerine gelmeyen bir uygulamada direten TFF başkanını indirmek de yine Süper Lig kulüplerinin elinde maalesef…
Öyleyse yeni başkanın yeni mesaisindeki üçüncü önemli işi de, Türk futbolunun Süper Lig kulüp yöneticilerinin uhdesinden çıkarmak olmalı… TÜRK FUTBOLU, YALNIZCA SÜPER LİG KULÜP YÖNETİCİLERİNİN ELİNE BIRAKILMAYACAK KADAR DEĞERLİ… 28 Şubat sabahı Türk futbolunun yeni patronunun ilk işlerinden biri de statüdeki delege yapısını değiştirmek olmalı. Daha önce de bu kırık-dökük sütunda defalarca okuduğunuz gibi, Türk futbolunun kaderi yalnızca 283 seçkinin eline bırakılmamalı. Acilen daha fazla futbolcu, daha fazla hakem, daha fazla antrenör delege yapılıp kongre üyesi sayısı 5-10 bin düzeyine çıkarılmalı.
Sayın Başkan…
28 Şubat sabahı mührü eline alacak yeni başkana buradan saygıyla sesleniyorum: Bu ülke Beşiktaşımızsız, Fenerbahçemizsiz olmaz, çok doğru… Ama Trabzonsporumuz’u-Galatasarayımız’ı-Bursasporumuz’u kurtaralım derken; Türk futbolunu, memleket sporunu, gençliği çöpe atmayalım. Statlara acilen kamera donanımlarını kuralım, taşı atanı atmayandan ayıralım… Üçüncü lig oyuncularını saçma bir yaş sınırına takıp işsiz bırakmayalım. Balkan Ligi’ne öncülük edelim, daha fazla uluslararası maç oynayalım. Yabancı oyuncu sayısını (gerekirse serbest bırakalım ama) acilen bir kritere bağlayalım. Futbolda Dünya Kupası-Avrupa Şampiyonası’nı hep kovalayacağız; artık bir kez de ümit milli takımımızla olimpiyata gidelim.
Ve en önemlisi… Tek ve tartışmasız kıstasımız “adaleti”, hayatımızın merkezinden çıkarmayalım. Kulüplerimizi kurtaralım derken yüzümüzdeki utanma, kamuoyundaki güven duygusunu bir daha tamir edilemeyecek boyutta zedelemeyelim.
Futbol yalnızca kulüpler ve pek değerli yöneticileri için oynanmıyor sayın başkan… Bu futbol, halk izlesin, eğlensin, güvensin ve dahi katılsın diye oynanıyor daha çok. Futbolu özgür bırakın sayın başkan. Futbol sadece sizin değil. Hepimizin…
**********************************************************
Uğur Meleke resmi twitter sayfası: twitter.com/ugurmeleke
Uğur Meleke resmi facebook sayfası: facebook.com/ugurmeleke
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS