Avrupa’da sezonun bitimine artık 9 hafta kaldı sadece. Bazı ülkelerde 8, bazılarında 9 maç sonra şampiyonlar belli olacak; en iyi oyuncular rotalarını Avrupa Şampiyonası için Paris’e çevirecek. Paris’e 9 kala 2015-16 sezonundan ne birikti elimizde peki? Yıllar sonra bu sezonu diğerlerinden ayırabilecek 9 küçük detay toparladım bu hafta.
1)Gol sevinci sakatlıkları
Hamburglu Lasogga’nın omzu çıktı gole sevinirken. Lazio kalecisi Marchetti sevince deparla yetişeceğim derken 2 ay oynayamadı. Rizeli Kweuke’yse Sylvestre’yle basketbolcu sevinci yaşayayım derken sezonu kapadı!
Sevinç sakatlıkları üst üste gelince ister istemez bir Wenger anekdotunu hatırlıyorum: “Bir gol attı diye dili dışarıda sevinen futbolcuları görünce aklıma sumo güreşçileri geliyor. Onlar mindere gelirler, güreşirler, biri kazanır, diğeri kaybeder. Ama kuralları bilmiyorsanız oyunun sonunda kimin kazandığını anlayamayabilirsiniz. Öyle saygılı sevinir, öyle usturuplu üzülürler”
2) ”Takım boyu” değil “takım eni”
Bu yıl 1.Bundesliga’da üçüncülüğü kimse tam olarak hak etmedi aslında. Birincilik ve ikincilikten sonra direkt dördüncülüğe geçseler yeridir neredeyse! Ama kötünün iyisi Hertha Berlin, iyi bir organizasyonla devleri solladı, direkt Şampiyonlar Ligi biletine gidiyor.
Hertha’nın bence Türkiye’deki düşük bütçeli takımlara da örnek olacak önemli sırrı şu: Savunmada takım boyu kadar takım enleri de küçük. O yüzden de topun olduğu yerde çabuk çoğalıyorlar, kazanınca kalabalık çıkıyorlar.
3) Türkiye’nin Dardai’leri
Hertha’nın 39’luk başarılı koçu Dardai şanslı, çünkü Süper Lig’de o yaşta fırsat verilmiyor size! Bu yılın genç(!) ve başarılı hocalarından Cihat Arslan 46, Aykut Kocaman 51, Abdullah Avcı 52 yaşında. Her üçü de muhtemel Şampiyonlar Ligi finalistleri Guardiola-Luis Enrique’den yaşlılar. Artık daha erken vermek lazım genç hocalara fırsatı.
4) Yabancı sınırının unutulması
Süper Lig’in genç hocalarından biri Pereira (47), sezonun en kritik maçında Braga önüne 7 yerlili bir ilk 11’le çıktı. Kritik Trabzon-Beşiktaş maçında 22 oyuncunun 11’i Türk’tü. Yılların ezberi de bozuluyor sanırım böylece yavaş yavaş: Yabancı sınırı lüzumsuzdu. Futbolcunun yerlisi-yabancısı yok, iyisi kötüsü var. Zaten yerli oyuncu burada yabancıyı yenip formayı alamıyorsa, uluslararası maçta da yenemez ki onu! Yabancı sınırının kalkışı, Türk futbolunu büyük bir prangadan kurtardı kesinlikle.
5) Euro 2016 etkisi
Tabii gerek yerlilerin gerek yabancıların çıkışında Euro 2016 etkisini de unutmamak gerek. Hafta içinde Türkiye’ye gelen Alman ARD televizyonu bana Gomez’i sordu; ben de onlara “Mario’ya Mercedes gibi saygı duyuyoruz, o da Mercedes katkısı veriyor burada” dedim. Röportajı yapan Alman televizyoncu da Süper Lig’e sezon başında duydukları saygının iki katına çıktığını ve Türkiye sayesinde Gomez’i geri kazandıklarını itiraf etti şaşkınlıkla.
Gomez, Podolski, Nani, Alves, Caner, Gökhan, Oğuzhan, Quaresma… Hepsinin çıkışında kesinlikle Euro 2016 etkisi var.
6)Türkiye’de maç saati kaç?
17 Ocak Pazar akşamı 8’de oynanması gereken ve ertelenen Beşiktaş-Mersin maçının o gün neden 19 değil de 20’ye konduğu hâlâ muamma. Çünkü Türkiye’de teamül, cumartesi-pazar akşam seansının 19’da oynanması yönündeydi. Geçtiğimiz salı günü de Trabzon-Beşiktaş maçı 19:30’da oynandı. Normalde Türkiye’de hiç alışık olmadığımız bir maç saati bu… Oysa maç saati, bir lig için marka değeri demek, alışkanlık demek. Benim çocukluğumdan beri İngiltere’de 12:45, İtalya’da 15, Almanya’da 15:30, maç saati demektir ezberden. Türkiye’de de keyfi olarak bu alışkanlıkları bozmamak gerek bence.
7)Küme düşüren kalmalı
Türkiye’de bozulması gereken ezberse, küme düşüren hocanın görevi bırakması. Kümede kalma savaşı veren kulüp başkanları bence sezon ortası anlaşma yaptıkları hocalarla düşülmesi halinde de devam niyeti olan kontratlar yapmalı. Sevinç ortak yaşanıyorsa, bedele de ortak olmalı hoca.
8) Denizli’nin istediği 3 adam
Mustafa Denizli gitti ama devre arası almak isteyip alamadığı oyuncular da ukde olarak kaldı muhtemelen içinde. Onların içinden Atletico Madrid’li Thomas Teye ikinci devrede daha fazla şans bulmaya başladı ve gelişiyor her gün. Gent’li Moses Simon’un formu ikinci devrede biraz düştü ama Wolfsburg’a karşı potansiyelinin yüksek olduğunu gösterdi Devler Ligi’nde. Denizli’nin aynı takımdan almak istediği bir diğer oyuncu Thomas Foket ise Gent’in 3-4-3’ünde orta sahanın sağında dinamo gibi gidip gelmeyi sürdürüyor. Mustafa Hoca bu oyuncuları alabilseydi ne olurdu; tahmin etmek zor tabii.
9)Beşiktaş, Friedrich’i alabilir miydi?
Kasım 2013’te Subotic ve Hummels’i peş peşe sakatlıklara kurban veren Borussia Dortmund çareyi takımsız stoper Friedrich’i tekrar futbola başlatmakta bulmuştu. Çünkü Bundesliga transfer yönetmeliği boştaki bir oyuncuya herhangi bir zaman transfer şansı tanıyordu. Oysa aynı hak, Süper Lig’de söz konusu değil. Yani ikinci devrenin başında Ersan’ı satıp ardından da Rhodolfo’yu kaybeden Beşiktaş, dileseydi Şubat’ta boştaki Friedrich’i katamazdı kadrosuna mesela.
Sizce katabilmeli mi sahi? TFF de boştaki oyuncuya transfer dönemi dışında tescil hakkı tanımalı mı? Bana tanımalı gibi geliyor sanki.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS