Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, Der Spiegel ile yaptığı söyleşide futbolun Türkiye’de “milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını ve otoriter düşünme tarzını” üreten bir makine haline geldiğini söylemiş ve Terim’i de aşırı milliyetçi bulduğunu eklemiş… Milli takımlar teknik direktörü Terim de, atv’de canlı yayında Pamuk’a “yetersiz milliyetçi” yakıştırması yaparak mukabele etti bu röportaja…
Aynı günlerde bu kapsamda başka iki görüş daha çarptı gözüme… Birisi BBC’de, Hırvat Milli Takımı’nın neden Euro 2008’in iyileri arasında olduğunu anlatan bir yazı: “Belki bu bir klişe olabilir, ama Hırvatistan henüz 17 yaşında bir devlet. Dolayısıyla her bir Hırvat futbolcu için o milli formayı giymek hâlâ çok şey ifade ediyor” deniyordu makalede. Yani, futbolun milliyetçiliğe olan ihtiyacıydı ana fikir…
İkincisi ise Boniface’ın Futbol ve Küreselleşmesi’nden: “Herkes, futbolun milliyetçiliğe ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatıyor, oysa belki milliyetçiliğin futbola daha fazla ihtiyacı var. Bir ulusu bir bayrak altında bir araya getirmek için siyaset, ekonomi, kültürel aktiviteler çoğu zaman yetersiz kalırken, bir futbol müsabakası bütün bir milleti aynı doğrultuya çevirebiliyor”… Yani çok kısa bir süre önce kurulan Karadağ’ın belki bir ekonomik müsabakada Sırbistan’ı devirme şansı yok, veya devirse bile bunun toplumu bir bayrak altında toplama kudreti yetersiz… Oysa 105×70 metrelik bir futbol sahasında 11 Karadağlı genç 90 dakika iyi mücadele edip 11 Sırp genci mağlup ederse, bu bir ulusal zafer edasıyla kutlanabiliyor…
***
Pamuk, Türkiye’de futbolun milliyetçilik üreten bir makine olduğu görüşünde kısmen haklı olabilir. Evet, gerçekten de milli takımlar, milliyetçilik güdüsüne çok ciddi ihtiyaç duyuyor. Kulüplerin milyon dolarlar ödedikleri futbolcuların milli takımlarda yaşadıkları sakatlıklar için UEFA/FIFA’dan tazminat aldıkları gün gibi ortada… Her geçen gün milli müsabaka sayısı azalıyor ve futbolcular artık milli takımlara gelme konusunda açık açık çekince gösteriyorlar… Dolayısıyla milli takımı çekici hale getirecek başka enstrümanlar gerekiyor…
Ama diğer tarafta çok basit bir genel-geçer gerçek de gözümüzün önünde duruyor: Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her tarafında, Hırvatistan’da, İsviçre’de, Yeni Gine’de ve Karadağ’da, milliyetçiliğin, ulus bilincinin de futbola ihtiyacı var… Bu ihtiyaç da görmezden gelinemez.
Eğer görmezden gelinirse, Avrupa futbolunun patronu UEFA, genel merkezine sadece 15 dakika mesafede bir stada, Stade de Geneve’e, gayrı nizami bir Türk bayrağı asar. Maçın üstünden 36 saat geçmesine rağmen hiç kimse tribünlerin üstündeki Türk bayrağının 2893 sayılı Bayrak Kanunumuzdaki ölçülere (ayın iç ve dış çemberlerinin merkezleri arasındaki uzaklık oranına ve ayın dış çemberi merkezinin uçkurluktan uzaklığına) uygun olmadığını fark etmez ve dile getirmez…
Yadsınamaz gerçek şu ki, hem kendi milletinize hem de dünyaya, bayrağınızı ve milli marşınızı ancak uluslararası spor müsabakalarında daha fazla yer alarak öğretebiliyorsunuz… Bugün gayri safi milli hasıla sıralamasında bizim 8 basamak aşağımızda olan, sosyoekonomik olarak vasatın altında sayılabilecek Brezilya’nın bayrağını dünya gençliğinin yüzde 50’si zihnine kazımışsa, bunun nedeni futboldur, Romario’dur, Ronaldinho’dur…
Ve eğer bu gençlerin yüzde 5’i olsun bizim bayrağımızdan, marşımızdan, kültürümüzden haberdarsa bunun da önemli sebeplerinden birkaçı Terim’dir, Hakan Şükür’dür, Nihat’tır, Mehmet Okur’dur…
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=874352&AuthorID=112&ver=59
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS