İsviçre, dünyanın en rekabetçi ikinci ekonomisine sahip, kişi başına milli geliri 55 bin doların üstünde olan çok zengin bir ülke… Ama İsviçreliler futbola çok büyük anlamlar yüklemiyorlar, liglerinin toplam ederi, sadece Galatasaray’ın futbolcularının total değeri civarında…
Bellinzona da bu mütevazı şampiyonanın kümede kalma savaşı veren takımlarından, halen sondan ikinci sıradalar ve bu pozisyon onları sezon başında çıktıkları Süper Lig’den düşürebilir. Dolayısıyla bu takımın 120 milyon euroluk Galatasaray’la oynayacağı bir maçın tanımı, ancak sarı-kırmızılılar için iyi bir idman anlamına gelebilirdi. Üstelik de rakip Bellinzona, Galatasaray’ın en büyük problemini, ilk 11’inde 30’unu bulmuş 7 oyuncunun hareketsizliğini tehdit edecek bir enerjiye de sahip değil… Galatasaray, yavaş adımlarla rakip yarı sahaya set hücumu yapmak üzere yerleşiyor, yetenekli, ama hareketsiz oyuncuları (aynen kötü bir basketbol takımı gibi) topu kendi aralarında dolaştırarak tehlikeli olmaya çalışıyor. Kewell kalitesinden küçük pasajlar sunar veya rakip amatörce bir hata yaparsa, pozisyon oluşuyor, aksi halde sarı-kırmızılıların gol bulma ihtimalleri duran toplarla sınırlanıyor.
Rakibin sol açığı Gashi atılmasa belki Galatasaray kazanamayacak, bizzat Skibbe tarafından 2 aydır idman yapmadığı açıklanan Serkan sağda dökülüyor. Bir aydır 18’e alınmayan Yaser ve maç öncesi sakatlanan Aydın riske edilerek oyuna sokuluyor. Hazırlık maçlarında sağ çizgide yıldızlaşan ve S.Bükreş maçında kurtarıcı olarak oyuna alınan Erhan’sa Diyarbakır’a kiralanmış! Yine de bu kötü idmanın Galatasaray açısından kazanç notları da var. Kewell, Lincoln sahadayken de duran topların başına geçebilecek yetkiyi almış. Baros maç eksikliğini giderdiği gibi 2008’de bir kulüp takımıyla ilk gollerini de atarak moral buldu. Takım savunmasında bu kadar çaresiz gözüken Galatasaray’ın UEFA Ligi için belki umutlanabileceği iki nokta da bu zaten…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS