Bundan yaklaşık iki yıl önce, 27 Mayıs 2012’de Kasımpaşa ile Adanaspor arasında oynanan 1. Lig play-off maçında söylenmişti bu söz: “Bana a.k. çocuğu diyemezsin”
Haklı isyanın sahibi Fırat Aydınus’tu.
İsyanın muhatabı, ciddi bir Süper Lig tecrübesi olan, benim de çok beğendiğim Adanasporlu orta saha oyuncusu Barboros Barut’tu. Barboros, müsabakanın başlarında yaşanan bir pozisyona itiraz ettikten sonra arkasını dönüp Aydınus’un duyacağı şekilde küfür edince kırmızı kartla atılmıştı oyundan.
Aydınus, Barboros’u atmakta çok haklıydı, şüphesiz…
Dün akşamsa, (internette çığ gibi yayılan ekran görüntüsüne göre) hemen hemen aynı sözcükler bu kez Aydınus’un dudaklarından dökülüyor gibiydi. Melo’nun olağanüstü itirazı sonrası sinirleri bozulan Aydınus’un dudaklarından sanki iki yıl önce kendisine söylenen sözlerin bir benzeri çıkmıştı. Muhtemelen sözleri eder etmez kendisi de pişman olmuştur, ama ok yaydan çıkmıştı bir kere. FIFA kokartlı sakin adam sinirine yenik düşmüştü. Nasıl Barboros, Aydınus’a a.k. çocuğu diyemezse; Aydınus da Melo’ya o sözleri sarf edemez. Tabii ki (gerçekten de ağzından çıkan sözcükler bunlarsa) ortada çok büyük bir yanlış var, ayıp var, utanç var, kabul ediyorum. Bu işin bir boyutu…
Ama Aydınus’u linç etmeden, meseleyi şu takım/bu takım basitliğine indirgemeden, bir de empati kurma gerekliliği hissediyorum.
Aydınus 41 yaşında. Boyu kadar çocuğu var. İstanbul’da yaşıyor, sosyal statüsü gayet iyi bir işte çalışıyor. Eğer Melo’nun burnunun dibine kadar girerek söylenmesi sahnesini sokakta birisiyle yaşasa, muhtemelen oradan ya çok büyük bir tartışmayla ya da kavgayla çıkar. Belki de o da Melo’ya en az onun sertliğinde sözlerle mukabele eder. Belki itişirler kakışırlar, bilemiyorum.
Ama aynı sahneyi saha içinde yaşayınca işler değişiyor, görevi/elbisesi gereği sakin kalması gerekiyor, suratına ne söylenirse söylensin çelik gibi dik durması lazım geliyor. Çok zor bir sınav gerçekten. Bazen yarı yaşınızda bir genç gelip suratınıza karşı hakaret ediyor, alay ediyor; sizse en fazla ona sarı kart göstererek karşılık verebiliyorsunuz; düşünsenize!
Hele de bu diklenen adam Melo gibi, Emre Belözoğlu gibi, hakemi sinirlendirmeyi, onu kontrol altına almaya çalışmayı ya da onunla alay etmeyi alışkanlık haline getirmişse… Fırsat bulduğu yerde işin içine tehdit, küfür, hakaret, itiş kakış da sıkıştırıyorsa… Koskoca 40-45 yaşında adamların da bir patlama, bir kaynama/taşma noktası olabiliyor işte… Aydınus’u asla haklı bulmuyorum, kimsenin kimseye küfür/hakaret etmeye hakkı yok kesinlikle. Ama anlıyorum işte. Maalesef anlıyorum.
O yüzden (eğer edildiyse) bu küfürü bir de kendinizi hakemin yerine koyarak değerlendirmenizi rica ediyorum. Bir gün bir hakemin Emre’ye ya da Melo’ya aşırı bir tepki vereceğini tahmin ediyordum ben. Bunun küfür olmasını beklemiyordum, ummuyordum sadece.
MHK, gerekirse Aydınus’u dinlendirebilir. Aydınus (gerçekten bu sözleri ettiyse) Melo’dan ve ailesinden özür dileyebilir. Bunların yanında bir de benim ricam, Melo’nun (ve onun gibilerin) de bir dönüp aynaya bakması. Kendilerini bir kez de hakemlerin yerine koymaları. Çoluklu çocuklu hakemlerin. 40 yaşını geçmiş hakemlerin…
Maçın adamı Muslera!
Maça gelince…
Tokat-Eskişehir-Antalya-Antalya-Beşiktaş-Chelsea-Rize-Akhisar…
Tam sekiz maçtır Galatasaray, dörtlü savunma oynuyor. Juventus zaferiyle Tokatspor maçı arasındaki 10 müsabakada 4 kez dörtlü, altı kez üçlü savunma tercihi yapan; 12 farklı defans adamı kullanan Mancini, nihayet savunmada istikrara ihtiyacı olduğunu fark etti. Ya da yavaş yavaş ideal savunmayı buldu.
Üstelik Galatasaray son 4 maçtır (Chelsea müsabakasının ilk 30 dakikası hariç) klasik 4-1-3-2 oynuyor. Yani 2013 Şubat’ta Terim’in kurduğu ve oyuncuların alıştığı klasik düzen. Belli ki taşlar oturuyor, Mancini bir oyunun kilidini çözmenin tek yolunun diziliş ya da adamları değiştirmek olmadığı fikrini benimsiyor. Çareyi başka detaylarda arıyor.
Üstelik Sneijder, Drogba ve Muslera da Mancini’ye yardım ediyor. Sneijder ilk yarıda bir başyapıt sergiliyor. Sanatsal bir çalışma bırakıyor Arena’ya. İkinci devrede de Drogba ona eşlik ediyor. Ama bu kadar iyinin bir arada olduğu 6-1’lik bir maçta benim maçın adamı tercihim (belki size garip gelecek ama) Muslera…
Çünkü Akhisar, Galatasaray’a karşı birinci dakikadan itibaren bir hücum pres taktiği benimsiyor. Hani ligin ilk yarısında Arena’ya gelen Konya’nın büyük başarı sağladığı o hücum pres gibi. İlk yarıda aynen Konya gibi başarılı da oluyorlar ve Hakan’ı-Telles’i-Semih’i defalarca geri pasa zorluyorlar. İşte orada devreye maçın gizli kahramanı Muslera giriyor. Ayağı öyle iyi ki, özgüveni öyle yüksek ki, o dehlizden Galatasaray’ı öyle rahat çıkarıyor ki, Akhisar presini tek başına savuşturan adam oluyor. Belki tabelada ismi yok, ama dün bence Sneijder kadar, Drogba kadar skor yaptı Muslera.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS