Fatih Terim’in akreditasyon kartı protestosunu ben herhangi bir itiraz gibi görmüyorum, biraz da futbolla ilgili kararların işin gerçek sahiplerine sorulmadan alınıyor olmasına tepki olarak okuyorum… Zira Terim, sezon başından beri en az 5 basın toplantısında play-off dizaynının kendilerinin fikri alınmadan yapılmasına da tepkisini haklı olarak göstermişti. Bence takmadığı akreditasyon kartıyla da bu görmezden gelinmeye isyanını bir kez daha hatırlattı, futbolun âkil adamlarına…
Geçtiğimiz hafta içinde gündemin bir başka önemli maddesi de, Volkan Demirel’in Orduspor soyunma odasıyla ilgili eleştirisiydi. Fenerbahçe ve milli takım kalecisi Volkan, Ordu’daki soyunma odasında yalnızca bir tuvalet olduğunu, tesisleşmeye önem verilmesi gerektiğini söyledi. Üstüne bir de hava alanında teknik adam karşılama eleştirisi ekledi.
Volkan’a cevap Orduspor Sportif Direktörü’nden gelmiş ve Fenerbahçe kalecisinin “işine bakmasını” buyurmuş o yönetici…
O yanıtı okuyunca ister istemez aklıma şu soru takıldı benim: “Volkan’ın işi ne Allah aşkına?”… Volkan’ın işi futbol değil mi? Bir kulübün soyunma odasının hali ya da Türk futbolunun kronikleşmiş tesisleşme/pahalı teknik adam transferi ikilemi tam da Volkan’ın meselesi değil mi? Bu konularda 31 yaşına gelmiş, ulusal takımla yarı final/Fenerbahçe’yle çeyrek final yaşamış, dünyanın bütün üst düzey statlarını gezmiş Volkan yorum yapmayacak, Terim konuşmayacak da kim konuşacak ki? Tesisleşme konusunda Ordu’nun sportif direktörü fikir beyan edecek, play-offla ilgili Milliyet Gazetesi’nin köşe yazarı ahkâm kesecek; söz sırası Volkan’a gelince ona “sus” denecek? Şaka mı yapıyorsunuz siz Allah aşkına?
Hayır, şaka yapmıyorlar. Ciddiler… İşin acı tarafı da bu zaten…
12 Aralık’ta Sabah gazetesinde yayınlanan ve M.A.Aydınlar ile M.Özaydınlı arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşması da bu zihniyeti köküne kadar doğrular nitelikte… Eğer bu telefon konuşması doğruysa (ki TFF Başkanı daha sonra Telegol programında bu diyalogla ilgili gelen soruları yanıtlıyor, yalanlamıyor); Türkiye’de sporcuların/antrenörlerin, kulüp yöneticilerinin gözünde birer maaşlı çalışandan öte olmadığı rahatlıkla anlaşılabiliyor. Söz konusu telefonda Aydınlar, Özaydınlı’dan Kocaman’ı susturmasını istiyor. Talebini de Aykut Hoca’nın kendisinin Fenerbahçe yöneticisi olduğu dönemde maaşlı futbolcusu olmasıyla destekliyor!
İşte Türk futbolunun bugünkü halinin özeti bu: Aykut maaşlı çalışan, o susacak. Aydınlar kulübe cebinden para verdi, o konuşacak… Volkan maaşlı profesyonel, o susacak; Ordu’nun sportif direktörü konuşacak! Terim play-off konusunda susacak, 450 tane televizyon yorumcusu konuşacak…
Bu zihniyetin iki sakat tarafını da ele almadan ortadaki feci çarpıklığı tam olarak algılamamız mümkün değil: Birinci sakatlık, kulüp yöneticisinin kulübe para vermesi, üstelik bu eylemini bir üstünlük vesikası olarak görmesi. Oysa o yönetici oraya başka sektörlerden kazandığı paraları hibe etmesi için getirilmemiş; kulübün gelirlerini artırıp o girdilerle takımları ve sporu ileri götürmesi için seçilmiş. Birinci çarpıklık bu…
İkinci çarpıklıksa kulüp yöneticisindeki “sporcunun/antrenörün maaşını veriyorum” zannı… Hayır sevgili yönetici, Volkan’ın/Terim’in/Kocaman’ın maaşını sen vermiyorsun! Bu adamların senin başka sektörlerden kazandığın paraları ceplerine koymana zerre ihtiyaçları yok. Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin, Orduspor’un, Gençlerbirliği’nin yayın havuzundan/stat hasılatından/bahis kuruluşundan yeteri kadar gelir kalemi var; bu girdiler sporcu maaşlarını ziyadesiyle ödüyor. Eğer sen takımı biraz doğru yönetsen, 20 kişilik kadroya 30 yanlış transfer yapmasan kulüp de senin fabrikandan, hastanenden, inşaatından kazandığın paraya zaten muhtaç olmayacak!
Üstelik hiçbir kulüp yöneticisi, Aykut’tan maaşlı futbolcum imasıyla söz edemez. Aykut’un maaşını yönetici değil, Fenerbahçe Kulübü’nün resmi sportif gelirleri öder. Aykut Fenerbahçe demektir, Volkan Fenerbahçe’dir, Terim Galatasaray’dır. 50 yıl sonra tarih kitapları, Aykut’un attığı 200 golü, Fatih’in oynadığı 51 milli maçı yazar; dönemin (kulüp gelirlerini bankadan çekip oyuncu hesaplarına yatıran) maaş ödeyicilerini yazmaz.
Taurasi, şortunun boyundan rahatsız. Taurasi konuşacak, biz susacağız…
Terim play-off sisteminden rahatsız… Terim konuşacak; biz önce dinleyeceğiz, sonra fikir beyan edeceğiz…
Volkan Demirel konuşacak… Aykut Kocaman konuşacak… Kulüp yöneticileri dinleyecek, gerekenleri yapacak…
Yargı konuşacak, deliller konuşacak, mahkeme konuşacak… Bakan Bayraktar dinleyecek…
O zaman belki bir şeyler düzelecek bu ülkede… “İşi o olanlar” konuşup, “işi o olmayanlar” sustuğunda…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS