Amaçları sadece iyi futbol oynamak olan iki takım vardı Atina’da… G.Saray deplasmandaydı, 6 maçlık seride grubun bir numaralı seri başına karşı alınacak bir puan hiç fena sayılmazdı. Ama Rijkaard 3 istiyordu . Ten Cate sıkıntılıydı, taraftar onun bitmek bilmez rotasyonundan ve savunmasının çok ileri çıkmasından şikâyetçiydi. Ama o önemsemiyordu, 23 yaş altı iki savunmacıyla, oyun karakterleri sadece hücum olan, hemen hemen hiç geri gelmeyen 3 forvetle sahaya çıktı. Merhum Michels, herhalde bu maçta çizgi kenarındaki vatandaşları Rijkaard-Neeskens ve Ten Cate-Van der Lem dörtlüsünün oyun anlayışlarını izleyebilseydi; o bile heyecanlanır, belki de duygulanırdı!
Bütün amacı daha fazla gol atmak olan Ten Cate, savunmasında tecrübeli Vyntra, Gabriel, Kante gibilerin yerine genç Marinos -Bjarsmyr’i tercih etti. Orta sahayı yetenekli ama ağır, 32 yaş ortalamalı Karagounis-Kastsouranis-Silva üçlüsüyle kurdu. Eğer topun kontrolü ilk 15 dakika onlarda kalabilse, erken bir gol yemeseler belki bu anlayışla galibiyete gidebilirlerdi. Ama her iki devreye iyi başlayan, yakaladığı pozisyonlarda çok yetenekli, biraz da şanslı olan taraf G .Saray olunca madalyon ters döndü ve muhtemelen Ten Cate’nin koltuğu sallanmaya başladı şu dakikalarda.
Maçın güzelleri
Birçok güzelin bir arada olduğu bir maçtı bu… Kaçırdığı gollere rağmen Baros, bu formayla gelmiş geçmiş en güzel oyunlarından birini oynadı. Bölgesine 3 gün önce Seitaridis transfer edildiği için mutsuz olan Marinos’un beşinci dakikada Elano’ya ikramı ve Brezilyalı’nın gollerle artan özgüveni güzeldi. Pazar günü Cenova’da 3 kırmızı kart gösterdiği için biraz çekindiğimiz Tagliavento ve 4 yardımcısının oyunun oynamasına yönelik anlayışları güzeldi. Ama sanırım maçın en güzeli, kaybettikleri 2 taraftarın anısına yapılan törendeki kusursuz saygılarıyla kıskandıran Pana taraftarıydı. Tabii “Gate 13” taraftar grubunun maçın ilk 13 dakikasında (yedikleri golde dahi) sessizliklerini sürdürdüklerini de eklemek gerek.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS