21’inci yüzyılın ikinci on yılında takdir edilen/özenilen futbol anlayışı sanırız bugün İspanya Milli Takımı’nın, Barcelona’nın, M.United’ın oynadığı oyuna çok benzeyecek. Topa 90 dakika boyunca sahip olmak istiyorlar, kısa-hızlı pas trafiklerine bütün takım katılıyor. Sadece orta saha ve forvetlerini değil savunmacılarını (hatta mümkünse kalecilerini bile) yetenekli oyunculardan seçiyorlar, bir bakıma 0-10-0 diye tanımlanabilecek anlayışlarında Ramos’un, Capdevilla’nın ve Pique’nin (ve Casillas’ın da) payı bulunsun istiyorlar. Zaten cumartesi gecesinin en iyi hücumlarını yapan adam İspanya’nın sağ beki, golünü atansa stoperi oldu.
Bizim de o gece ilk 50-55 dakika boyunca oynadığımız oyun, bu anlayışın başarılı bir uygulaması idi. İspanya’nın hızlı yoğun pas trafiğiyle bize karşı kurmaya çalıştığı üstünlüğü, aynı metotla biz onlara karşı kurduk bölüm bölüm… Bizim onlardan eksiğimizse 10 orta saha oyuncusuna değil, 7 tanesine (4 doğal orta sahamız + Nihat, Semih ve G.Gönül’e) sahip olmamızdı. Bizim stoperlerimiz beceri açısından biraz geridelerdi, becerikli sol bekimiz de yine yerinde oynamıyordu. Bu tarz maçlarda en fazla ihtiyaç duyacağımız türden bir stoper, hâlihazırda Türkiye’nin en yetenekli, ayağı en iyi ve bu pas trafiğine gözü kapalı girebilecek adamlarından biri, belki de birincisi İbrahim Toraman’sa aday kadroda yoktu.
* *
Çarşamba günü Ali Sami Yen’de İspanya’yı yenersek (ki yenme ihtimalimiz yüksek), bütün bu konuşulanlar anlamsızmış gibi duracak, farkındayım, ama Toraman meselesinin de skorlar üstü bir önemi olduğu kanaatindeyim. Geçtiğimiz Pazar gecesi Star’daki Futbolig programına bağlanan muhabir arkadaşımız Övünç Özdem’e, Toraman’ın söyledikleri şöyle: “Bu tarz maçlarda milli takım oyuncuları kadroya davet edileceklerini bir hafta-on gün öncesinden hissederler, çünkü vize işlemleri için pasaportları istenir. Benim vizem yok, hatta pasaportumun süresi bile uzatılmamış durumda. Ben kadroda olmayacağımı önceden biliyordum zaten”…
Aynı gün milli takım sağlık ekibinin Toraman’la ilgili açıklaması ise, Beşiktaş’ın savunma oyuncusunun kronik rahatsızlığı olduğu, hafta sonu maçlara çıktıktan sonra 1-2 gün düz koşuyla yetindiği ve bu sebeple ulusal kadroya davet edilmediği yönünde… Esasında bu durum, bizim alışık olduğumuz senaryoya biraz ters… Alışık olduğumuz senaryoda, milli takım hocası sakatlık problemli bir oyuncuyu kadroya çağırır ve kulüp teknik direktörü bu konuyla ilgili şikayette bulunur. Mesela dizinde problem bulunan Ledley King’in Slovakya ve Ukrayna maçları için İngiltere kadrosuna davet edilmesine, Tottenham menajeri Redknapp’ın ateş püskürmesi gibi…
Bu hafta lig oynanacak olsa idi, Toraman büyük bir ihtimalle Kayserispor’a karşı Beşiktaş forması giyecekti. Milli takım teknik direktörü de bu oyuncuyu transfer etmediğine, Toraman’dan yalnızca iki İspanya maçı için sahada (yahut kulübede) faydalanacağına göre; oyuncunun kronik rahatsızlığı için endişelenmesi gereken taraf Fatih Terim değil, ondan sezon boyunca verim almak isteyen Beşiktaş Kulübü olmalıydı!
* *
Zannediyorum Terim, Beşiktaş Kulübü’nden ve Toraman’dan da hassas düşündü, genç oyuncunun bu 15 günlük arayı maç yapmadan geçirmesi halinde düzelebileceğini dikkate alıp, aday kadroya onu dahil etmedi… Türk Milli Takımı antrenörüne yakışan hassasiyet de budur zaten…
Yalnız, bu noktada küçük bir not düşmek zorundayız… Kendi sporcularımız için gösterdiğimiz hassasiyeti, başka sporcular için de göstermek lazım. Televizyonda Barcelona’nın maçını izlerken “Bunlardan hiç kimse sakatlanmaz mı?” diye düşünmek bir yere kadar kabul edilebilir, hiçbirimiz kusursuz değiliz, hepimizin böyle kalbÓ defoları var. Ama Iniesta sakatlandıktan sonra bu düşünceyi medyayla paylaşmak bizim üstümüzde şık durmadı…
Çünkü biz, kendimiz için istemediğimizi başkası için dileyen insanlar değiliz…
Biz, başkasının mutsuzluğu ile mutlu olmayız.
Siz reklâmlarda söylenenlere bakmayın, tarihin hiçbir döneminde biz, “amansız (acımasız, cana kıyıcı)” olmadık. Hatta bizim en önemli karakteristiklerimizden biri “amanlı” olmamızdır.
Şimdi duralım, derin bir nefes alalım, Iniesta’nın da Toraman gibi hızla iyileşmesini, en kısa zamanda sapasağlam karşımıza çıkmasını, beraber oynamayı dileyelim.
Biz Ayşe’yiz, biz Ahmet’iz, tamam… Ama iyi insan olmak için, Ayşe’yle Ahmet olmak yetmez, biraz da Jose’yle Iniesta olabilmek gerekir…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS