Avcı ile Terim dönemleri arasındaki fark, milletler arası futbolun ilkel evresiyle modern evresi arasındaki fark gibi. İlkel dönemde (90’ların ortasına kadar) milli futbolcunun motivasyona ihtiyacı yoktu, çünkü dünyaya kendini tanıtmanın tek yolu ulusal takımla büyük turnuvalara gitmekti. Modern çağda yani 2000’lerle birlikteyse, büyük ligler yüzün üstünde ülkede yayınlanmaya başladı, milli forma artık büyük futbolculara zül geldi. Artık yıldızlar, maaşlarını aldıkları kulüpten ulusal takıma giderken ayak sürüyorlardı. İşte bu noktada oyuncuyu milli takımda rahat ettirecek, özgüven yükleyecek, teknik-taktik değil mutluluk anahtarını kullanacak antrenör faktörü devreye girdi. Milli takım hocalığı artık başka bir işti, futbolcu öğreten değil sevdiren; yoran değil huzur veren antrenörle kader birliği yapıyordu. Belli ki Avcı dönemi milli takımın mutsuz periyoduydu. Terim, ulusal takıma huzur, özgüven ve mutluluk getirdi. Meyvelerini de daha 3 maçta topladı Fatih Hoca…
Maç öncesi basın toplantısında Terim “Bize 1-0 yeter” diyor ama skor 48’de 2-0 olduktan otuz saniye sonra oyuncular öyle arzulu koşuyor, aralık vermeden öyle istekli oynuyorlar ki soyunma odasında başka hedefler koyduklarına emin oluyorsunuz. Bu sürecin bir benzerini 2005’te yaşayan dostum Tümer’in önceki gün Vatan’daki yazısında da var bu duygu: “Kişi kendini adarsa, Allah da harekete geçer” yazmış Tümer. Belli ki hoca kendini adıyor, futbolculara da kendini adayacakları bir sebep ve hedef koyabiliyor. Sahada dün gece “adanmış çocuklar” görüyoruz hepimiz… Hocayı seversiniz sevmezsiniz ama liderlik vasfının ne kadar yüksek olduğuna bir kez daha şahit oluyorsunuz Talin’de.
Hollanda maçında da muhtemelen sadece Caner’in değişeceğini düşünürsek, son 4 resmi maça yalnızca 13 farklı oyuncuyla başlamış olacak milli takım. Sadece bir ayda milli takımın bir kulüp hüviyetine bürünmesi de başka bir kazanım… Üstelik dün her şey de yolunda gitti: Hollanda kazandı, biz kazandık, Romanya’yla averaj farkı çok kapanmadı, Ermeniler Bulgarlar’ı yenip bizim 19 puanla en kötü ikinci olma ihtimalimizi de ortadan kaldırdı. Şimdi play-off için önümüzde tek bir engel kaldı, Salı günü Hollanda’yı 1-0 bile yenersek Rumenler’e 5-0 gerekecek. Ki Estonya’nın son 10 yılda oynadığı 63 eleme maçında 4’ten fazla fark yediği tek bir müsabaka var (2008’de Bosna)… Doğrusu ben bu adanmış çocuklara ve adanmış hocaya inanıyorum. Dileriz hep beraber Brezilya’da olacağız. Dileriz…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS