90’ların efsane Real Madrid’i, Milan’ı, Juventus’u dağılmış durumda, Shearer, Schillaci veya Maradona çoktan yeşil sahayı terk ettiler. Guy Roux bile kulübesinde değil artık… Dimağlarımızda o yıllardan bugüne ilk günkü kadar taze aktarılan tek bir şey var belki de: “The Champions”
Avrupa Şampiyonlar Ligi, gerek kıtanın devlerini sıkça karşı karşıya getiren düzeni, gerekse her geçen yıl yenilenen ve geliştirilen formatıyla, çoğu otoriteye göre, dünyanın en iyi futbol organizasyonu olmuş durumda. Bu sezon da hem klasikleşen Chelsea-Barcelona rekabetine Werder Bremen direnci, hem de ikinci tura takım gönderen ülke sayısının 8 gibi yüksek bir değere ulaşmasıyla arttı Şampiyonlar Ligi tutkumuz…
Lyon da harikaydı, Bayern Münih de, ama belki ilk turun sonunda dilimizdeki tek acı tat, Çarşamba oynanan Porto-Arsenal mücadelesi. Gerçi sevgili Ertem Şener leziz anlatımıyla heyecan kattı müsabakaya, ama herkes bu maçın berabere biteceğini biliyordu oynanmadan… UEFA (veya FIFA) eşit puanlı takımları sıralama üstünde ne kadar çalışırsa çalışsın, 3-4 yılda bir arıza veriyor sistem… Ve işte İsveç-Danimarka gibi, Porto-Arsenal gibi garip maçlar çıkıyor ortaya.
UEFA, ilk kez Euro 2004’te uyguladığı yeni bir kuralla futbolseverlere farklı bir heyecan yaşatmayı denemişti. Grup maçlarının sonuncusuna aynı puan, aynı averaj ve aynı gol sayılarıyla gelen iki takım berabere kalırlarsa, üst sırada kimin yer alacağını uzatma oynanmadan direkt geçilecek penaltı atışları belirleyecekti. Peki ya aynı pozisyonda 3 takım olursa, yine ikisi penaltı atacak mıydı? Ya da 4 takım? İki maç da mı penaltılara mı gidecekti acaba? Bilmiyorduk. Galiba UEFA da bilmiyordu!
UEFA Kupası gruplarındaysa, diğer büyük turnuvalardan farklı olarak ikili/üçlü averaja bakılmıyor. Gerekçesi ise, iki takımın kendi aralarında yalnızca bir maç yapıyor olmaları ve ev sahibinin otomatikman avantajlı olacak olması. UEFA Ligi’nde iki veya daha fazla takımın puanları eşitse önce genel averaja, sonra atılan gol sayısına, ardındansa “grupta deplasmanda atılan toplam gol sayısı”na bakıyor… Buradaki son madde, sanırım dünyada sadece UEFA Ligi’nde uygulanıyor.
Şampiyonlar Ligi’ndeyse, başka birçok turnuvada ve ligde olduğu gibi, eşit puanlı takımları ayırmak için önce ikili/üçlü averaja bakılıyor. Yani Şampiyonlar Ligi G Grubu son maçında CSKA Hamburg’u mağlup etse idi, Arsenal, Porto ve CSKA arasında üçlü puan durumuna bakılacaktı. Başka bir deyişle grupta Hamburg yok sayılacak, grup üç takımlıymış gibi davranılacaktı.
Yalnız bu durumda da, yani grup üç takımlı kabul edildiğinde de, üç takımın puanları eşit oluyor (5’er puan), ve ancak averajla geçiyorlardı Arsenal’le Porto, CSKA’yı.. Durum böyle olunca da, Dragao’da tatsız bir 0-0 çıktı ortaya… Arsenal menajeri Wenger de kabul etmiş konunun tatsız olduğunu: “Evet, futbol adına hoş bir durum değil, ama sadece son 5-10 dakikaydı tatsız olan”…
Ne fark eder ki, bir maçın içinde iki takımın da gol atmak istemediği 5 değil 1 dakika bile olsa (Galatasaray-S.Graz örneğindeki gibi), kaçıyor insanın keyfi…
Nedir acaba ideal olan? Geçtiğimiz yıl da şikayetlenmiştik bu konuda, ama ideal bir çözüm bulamamıştık yine de… Eşit puanlı takımları ayırmak için, FIFA, UEFA, CONCACAF ve dahi tüm ülke federasyonları aynı yöntemi kullanmalılar esasında. Her turnuvada ayrı bir yöntem de karıştırıyor kafaları…
Haftanın sorusu
Rusya’da bu yılın da şampiyonu CSKA Moskova oldu evet, ama nasıl oldu? Spartak Moskova ile CSKA Moskova’nın puanları eşit… Spartak Moskova genel averajda 24’e 19 üstün… İkili averajda da deplasmanda 2-2, evinde 1-1 berabere kalan Spartak önde… Spartak’ın attığı gol sayısı da fazla… Peki neden CSKA şampiyon oldu? Doğru cevaplayan ilk 5 okur dostumuza, bir kitap hediyem olacak.
The Champions
Ve 90’dan kalan… Her çaldığında tüylerimizi diken diken eden… Her duyduğumuzda sahaya koşup futbol oynama isteği uyandıran… Şampiyonlar Ligi resmi şarkısı…
Royal Flarmoni Oskestrası tarafından yapılıp, St.Martin Akademisi Korosu’nca söylenmiş. Tony Britten, Handel’in “Zodak the Priest”ini yeniden üretmiş. Ortaya da 15 yıldır her çaldığında kilitlendiğimiz bu marş çıkmış. İngilizce, Almanca ve Fransızca sözlere sahip:
Ceux sont les meilleurs equipes,
Sie sind die allerbesten Mannschaften
The main event
Die Meister
Die Besten
Les Grandes Equipes
The Champions
Une grande reunion
Eine grosse sportliche Veranstaltung
The main event
Ils sont les meilleurs
Sie sind die besten
These are the champions
Die Meister
Die Besten
Les Grandes Equipes
The Champions
Son vedalar
Şampiyonlar Ligi’nde çok büyük sürpriz yok, ve yıldızların büyük bölümünü ikinci turda da izleyeceğiz zaten. Elenen 16 takımdan belki sadece Werder Bremen’in yarı final/final şansı olabilirdi. Tur geçenlerden Porto’lu Anderson, Lille’li Keita çok iyi izler bıraktılar kafalarda, ama kaybederken kazanan bir 11 yaptım ben… Takımları Devler Ligi’ne veda etti, ama belki bazılarının son vedalarıydı bunlar. Örneğin Sporting’in 20 yaşındaki genç yeteneği Nani, ve yine Olympiakos’un 22’lik yıldızı Castillo… Belki bu takım bir araya gelse ekip olarak hiçbir işe yaramaz, mevkileri de çakışabilir, ama birey birey, ilk turun (tabii bana göre) elenen yıldızları aşağıda… Arkadaşlarımız meleke.com’da tartışmaya devam edecekler tabii bu konuyu.
Akinfeev (CSKA)
Song (G.Saray)
Tymoschuk (Shakhtar)
Wome (W.Bremen)
D.Tözser (AEK)
R.Kovac (Spartak)
Nani (Sporting)
Castillo (Olympiakos)
D.Carvalho (CSKA)
Diego (W.Bremen)
Dica (S.Bükreş)
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/08/spor/ymeleke.html
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS