Süper Lig’de seyirci sayılarıyla ilgili resmi rakamlar açıklanmadığı için elimizde kesin bilgi yok, ama maç başı ortalamanın 10 binin üstünde olmadığı biliniyor. 4 büyükleri çıkardığınızda bu sayı 5 binlere geriliyor, çünkü Konya’da Konyaspor’dan, Denizli’de Denizlispor’dan fazla “3 büyük takım” taraftarı olması sorunu çözülemiyor.
Hiç kimse de Antalyalı’yı Antalyaspor’u tutmadığı için de suçlayamıyor, çünkü Türkiye’de azınlık olmak zor iş. Takımının 34 maçının 26’sını, üç dakikalık özetlerde kısıtlı kamera açılarından izlemeye çalışmak zor. Sevdiğin oyuncuları yalnızca pazartesi gazetelerinde 4 santimetrekarelik yıldız tablolarında görmeyle yetinmek zor. Okuldaki bütün arkadaşları Fenerli, Galatasaraylı olan, Delgado’ya Alex’e hayranlık besleyen küçük kardeşini bile, kendi şehir takımının taraftarı yapmak zor bu adaletsiz ortamda…
Nesini sevecekti ki, zaten kardeşin bu kırmızı-beyaz formanın?
Formasını sevmeye çalışsa sevemeyecek. Çünkü bu formayı giyip sokağa çıksa, Samsunspor taraftarından, Bolusporludan ya da Sivassporludan farklı hissedebilecek mi kendini? İlk 11’inde Lincoln’le, Bobo da yok zaten, yengeç dansı da yapmıyorlar; bu çocuk kendini kimle özdeşleştirecek, nesine karşı bir aidiyet hissedecek şehir takımının? Tezahüratlarını sevmeye çalışsa sevemeyecek. Çünkü aynı şarkıdan Cimbom’u çıkarıyor Bursa’yı koyuyorsun, “Uğruna ölürüz Fener” yerine “Uğruna ölürüz Kocaeli” diyorsun, koro halinde bağırıyorsun işte… Takımına ait bir şarkın bile yok tribünlerde seslendirdiğin…
* *
61’inci dakikayı bu yüzden sevmiştim işte… Çünkü 1-2 yıldır Anadolu takımları, kendilerini sürüden ayrıştıracak, taraftarına kendini özel hissettirecek işler düşünmeye başlamışlardı. Bursa-Ankaragücü taraftarı dostluğu, Antalya-Kocaeli’ye de ilham verdi, diğerleri de düşünüp farklı bir şeyler bulma gayreti içine girdiler ister istemez. Trabzon’un 61’inci dakika kutlaması, Sivas’la Eskişehir’e örnek oldu mesela… Trabzonlusu’ndan sonra Sivaslısı ve Eskişehirlisi de balonlarla, bayraklarla, şarkılarla ayrıştırmaya başladılar kendilerini rakiplerinden. Bu plaka esprilerinde bir taraftar grubu, bir başkasına öykünmüş gibi duruyor farkındayım, ama daha başlangıç bu… 50 yıldır “Seni sevmeyen ölsün”den başka bir şey yapmayan tribünler, beyinlerini çalıştırmaya başladı biraz… Çok daha renkli, çok daha orijinal, özgün tribün aksiyonları göreceğiz belki önümüzdeki sezon.
I love you Şenol
Aslında bir nedenim daha var 61’inci dakika esprisini sevmek için… Mehmet’le (Demirkol) Erman Hoca (Toroğlu) haklı olabilirler, sahaya düşen balonlar belki Trabzonspor’un hızını kesti, hatta abartalım biraz, belki kutlamalar yüzünden bordo-mavililer 2 puandan oldu. Tamam da, bu ülkede spor adamlarının sporsevere yıllardır anlatmak istediği şey, hayatta 2 puandan daha önemli şeyler olduğu değil miydi? Şimdi bu taraftar, 23 haftadır sorunsuz havaya uçmuş birkaç balon kötü hava şartları nedeniyle sahaya düşecek, o balonlar yüzünden duran oyun Selçuk’un, Umut’un hızını kesecek diye eğlenmekten vazgeçsin mi diyoruz tam olarak?
*
Şenol Karagöl’ün hoşgörüsüne sığınarak itiraf ediyorum, “I love you Şenol” tezahüratını sevmiştim. Tabata’nın golünü kutlamak için tribüne çıkıp hanımefendiyi öpmesine bayıldım. Yıllarca tellere tırmanıp deliler gibi sallanan adamların yanına koydum Tabata’yı, çok şık durdu. Trabzon’un maçları bitince televizyon karşısında daha dikkat kesiliyorum, çünkü kol bastının bir saniyesini kaçırmak istemiyorum. Hatta “Keşke bordo-mavili futbolcular bu danslarını attıkları gollerden sonra da yapsalar” demişimdir içimden birkaç kez… Yıllardır televizyondan, gazete köşelerinden sporsevere yeterince negatif elektrik geçirdik zaten. Birileri kendi çapında küçük pozitif halkalar oluşturduğunda da kendimize onun içinde bir yer bulmaya çalışmalıyız bence, halkaların üstüne basmak yerine…
* *
Kazansak da kaybetsek de, hep gülen taraf olmak ümidiyle:
-Büyükşehirspor ile Çentikspor karşılaşmasında gülen taraf Çentikspor oldu. Yanımızda Çentikspor’un kaptanı Sedat var. Sedat, kaybettiniz, ama gülen taraf siz oldunuz?
– Evet, gülesimiz geldi.
– Ama 5-0 kaybettiniz?
– Hihihihi…
– Kupadan da elendiniz?
– Hihohaho…
– Kaleciniz de sakatlandı?
– Sakatlanmadı, altına yaptı gülmekten. (Yiğit Özgür)
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS