Cumartesi günü Premier Lig’de oynanan Liverpool-Everton maçında iki kaptan Gerrard ve Beattie sahaya 08 numaralı formalarla çıkarak 2008’de Liverpool’un kıtanın kültür başkenti olacağını hatırlattılar. Ben zaten, Galatasaray-Malatya maçında Ümit Karan’la Serkan Bensol’ün 99 numaralı formalarıyla bir mesaj verdiklerini anlamıştım
Amacım asla olimpiyat yolundaki çabaları küçümsemek değil, zaten haddim de değil… Yetkililerin İstanbul’a olimpiyatı getirebilmek için ne kadar büyük gayretler gösterdiğini biliyor ve takdir ediyorum. Ama bizlerin, sivil toplumun bu konudaki duyarsızlığına dikkat çekmek naçizane amacım. Evet, bu yazı bir öz eleştiridir esasında…
Perşembe günü Sport Business dergisinde dünya kupası yayın haklarının yeryüzü genelindeki bedellerini görünce takılmıştım aslında. 2010 ve 2014 Dünya Kupalarının yayın hakları için İtalyan Rai televizyonu 340 milyon euro, İngiliz BBC/ITV 330 milyon euro, Amerikan Univision 325 milyon dolar, Japon Dentsu 300 milyon dolar, Alman ARD/ZDF 250 milyon euro ödemiş. Bizdeki bedelse, sanırım 30 milyon YTL civarında. Yani kaba bir hesapla, doymaya çalıştığımız pasta, muadillerinin neredeyse 10’da biri boyutunda…
Bir de sponsorların 2005 yılı itibariyle futbol pastasına kattıkları dilim sayısı var elimizde*… Futbol ekonomisinin hacmi 14 milyar dolar. Bizse ülke olarak, bunun sadece 35’te birini, 400 milyon doları temsil ediyoruz.
2005’te sponsorların futbola kattıkları rakam tam 3 milyar 148 milyon dolar… Bu paranın yaklaşık bir buçuk milyar doları turnuvalara yatırılmış, bir milyarı ise kulüplere… Otomotiv sektörü toplam 188 anlaşma ile lider. Telekomünikasyon firmaları 147, spor giyim markaları da 141 anlaşma yapmışlar bir yılda…
Bu spor giyim mağazalarından biri, aslında en büyüklerinden biri, JJB, geçtiğimiz hafta İskoç kulübü Glasgow Rangers’la yeni bir anlaşma yaptı. Dünya çapında 439 satış noktasına sahip JJB, gelecek on yıl boyunca Rangers’ın lisanslı ürünlerini satacak ve bunun karşılığında krizdeki İskoçlara 89 milyon euro ödeyecek. Glasgow kulübü, bu anlaşma ile ekonomik krizden çıktı, ve hemen ardından Avrupa’nın boştaki 3 büyük teknik adamından biri olan Paul Le Guen’e imza attırdı.
Yaklaşık bir yıl önceydi. Milliyet’teki ilk günlerimdi, ve Avrupa’da şampiyon çıkaramayan tek başkentin Ankara olduğunu anlatan bir haber için araştırma yapıyordum. Kaynağım da “Uluslar arası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Birliği”nin sitesi rsssf.com… Sitenin verdiği Arnavutluk Ligi kaynağı sayfasının en altına kadar indiğimde, orada çok tanıdık bir logo gözüme çarptı: Galatasaray logosu… Altında da siteyi hazırlayan Arnavutların 2000 UEFA ve Süper Kupa şampiyonu Galatasaray’ı desteklediklerini bildiren bir ifade… Gözlerime inanamamıştım.
Rangers’ın da tarihteki uluslar arası tek kupasının 1972 Kupa Galipleri Kupası olduğunu hatırlayalım, ve de İskoçya’nın UEFA sıralamasında bu sezona 10’uncu, Türkiye’nin de 11’inci başladığını… Evet, ada sakinlerinin alım gücü tabii ki Türklerden daha fazla, peki dünya çapındaki Galatasaray fanları, Rangers taraftarından az mıdır? Afrika çöllerinde Türkiye’nin haritadaki yerini bilmeyen insanların Galatasaray’dan, Hasan Şaş’tan haberdar olduğunu onlarca kişinin ağzından duyduk defalarca… Keşke, Galatasaray da bu potansiyelinin farkında olsa, doğru biçimde sunabilse ve yazılı anlaşmalara dökebilse… Keşke…
Tabii umutlarımızı bağladığımız global anlaşmaların, şehrin ve ülkenin marka değerleriyle de ilintili olduğunu inkâr edemeyiz.
2005 Şubat’ta New York’ta, metroda, caddelerde, iskelelerde, hemen hemen tüm merkezi noktalarda, küçük monitörlerde Jerry Seinfeld’in oradan geçen milyonla ifade edilecek kalabalıklara bir şeyler anlatmaya çalıştığı dikkatimi çekmişti. Durup dikkatle izlemeye teşvik eden bu görüntülerde Jerry, şehri geziyor, restoranlara giriyor, yemek yiyor ve kentin ne kadar yaşanılır olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Çünkü New York, 2012 Olimpiyat Oyunları’na adaydı ve ülkenin enternasyonel anlamda en tanınan simalarından biri de, o şehrin bir sakiniydi. Aynen 08 formalı Steven Gerrard’ın bir Liverpool sakini olduğu gibi… Ve aynen Ümit Karan’ın da, ve sizin de, bizim de birer İstanbul sakini olduğumuz gibi. Umarız, bu sivil hareketsizlikle umutlarımızı -gerçekte olmayan, ve hiçbir zaman olmayacak- 2099 İstanbul Olimpiyat Oyunları’na bağlamayız.
http://www.milliyet.com.tr/2006/03/28/spor/spo10.html
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS