Süper Lig’de 10 Şubat haftası hem eğlencesi, hem voltajı düşük bir haftaydı. Gerek Mersin’de, gerek TT Arena’da keyifsiz maçlar oynandı; Avrupa’da son 48’e kalan iki ekibimizin kritik sınavları öncesi verdikleri görüntü tatsızdı. Lâkin bazen oyunun teknik-taktik çukurlarında boğulurken gözden kaçırdığımız kritik detaylar oluyor yüzeyde. Bu haftanın bence dikkate değer olan detaylarını toparladım aşağıda…
10) Arena’nın zemini
Ülke genelinde bir zemin sorunumuz var, onu yinelemeyeceğim. Çünkü bu hafta TT Arena’daki kötü zeminin nedeni galiba başka bir şey…
Devre arası stat zeminini yenileyen G.Saray, bu çalışmayı Donetsk’teki Donbass Arena’yı da tamir eden firmaya yaptırdıklarını açıklamıştı. Ben bu yaz o Donbass Arena’yı yakından gördüm, belki de kıtanın en zorlu ikliminde, kıtanın en iyi zeminine sahipler. Haziran’da Fransa-Ukrayna maçı öncesi Donetsk’te adeta bir doğal afet yaşandı: Gökte milyonlarca voltajlık bir kıyamet, yere adeta büyük kovalarla su boşalttı. Fransa-Ukrayna maçı 1 saatliğine ertelendi, ama sadece 30 dakika sonra o zeminde futbol topu güneşli bir günmüşçesine kusursuz sekiyordu. Yani Galatasaray’ın stat zemini yenileme için gittiği adres sanırım doğru. Bu durumda, zemin yenilemesinden sadece 15 gün sonra oynanan G.Saray-Antalya maçında sahanın o perişan halinin başka bir açıklaması olmalı.
Benim aklıma gelen açıklama şu: Aralık sonunda G.Saray yönetimi, TT Arena’nın zemininin 19’uncu haftadaki Beşiktaş maçına yetişmeyeceğini söylüyordu. Ama bir ayda ne olduysa oldu, derbi Seyrantepe’de oynandı. Acaba G.Saray-Beşiktaş maçı Seyrantepe’de değil planlandığı gibi başka bir statta oynansaydı, bugün TT Arena’nın zemini bu halde olur muydu?
9) Genç oyuncu faşizmi
Biz spor yorumcularının çok yaptığı, en azından benim sıkça içine düştüğüm büyük bir hata var: Genç oyuncuların oynamasını çok istiyoruz ama bazen bu isteği abartıp genç futbolcu fetişizmine, yaş ayrımcılığına kadar götürüyoruz! Bu hafta Sinan Kurumuş’un ilk 11’de başladığını görünce coşkuyla sevindik, ama 38’inci dakikada ben de Aybaba’nın yerinde kenarda olsam Kurumuş’u oyundan çıkarırdım. Sinan, 37’de sağ taç çizgisi kenarında ayağındaki topu Zeegelaar’a öyle sorumsuzca kaptırdı ki, sanırım Aybaba’ya da (devre arasını beklemeden) değişiklik kararını verdiren o andı.
Galiba şunu aklımızdan çıkarmamamız gerek: Sahanın içinde oyuncunun genci/yaşlısı yok, iyisi/kötüsü var. Genç oyuncular yönünde bir pozitif ayrımcılık hayal ederken, işi faşist bir olgun futbolcu düşmanlığına taşımamamız lazım.
8) Göstermelik genç oyuncu tercihi
Aynı Aybaba’nın 7 kişilik yedek kulübesinde tek orta saha alternatifi olarak 1995’li Muhammet’e yer vermesi de mutluluk vericiydi. Ama 81’de skor 3-1 olmuşken, rakip tamamen düşmüşken, Samet Hoca Muhammet’i oyuna almak için neden 89’u bekler, onu da anlayamadım doğrusu…
7) Hakem performanslarında düşüş
Şu sıralar en fazla beğeni toplayan hakemlerimiz arasındaki Özgür Yankaya, Mersin’de 25’te Webo’nun ceza alanı içinde itildiği pozisyonda Kamerunlu aleyhine faul çaldı ve sonra uzunca bir süre bu yanlış kararının etkisinden çıkamadı. 27’de Sow’un, 29’da Meireles’in göğüsle müdahale ettikleri toplara hentbol verdi; ikinci devrede Raul’ün sert faulünü sarıyla es geçti.
6) Hakem performanslarında daha da düşüş!
Elazığ’da da 18’de Cem Hanoğlu öyle bir ofsayt bayrağı kaldırdı ki, ülke futboluyla ilgili bir endişeye sebep oldu bende: Zira konu yanlış görmeyle ilgili değil, yanlış yorumlamayla ilgili. Elazığlı Adem’in sağdan ortasında göbekten koşu yapan Köksal’a aniden bayrak kalktı; ama Köksal henüz ne topa, ne rakibe değmiş, ne de kendine bir avantaj sağlamıştı! Üstelik arkadan gelen Zeegelaar da ofsayt pozisyonunda değildi. Yıllar önce değişen ofsayt kuralı, futbolcunun aktif alanda olmasının veya topa hareketlenmesinin değil, oyuna müdahale etmesinin gerektiğini söylüyor oysa…
5) Global bir sorun
Pazar gecesi de 26’ncı dakikada global hakemliğin bir sorununa model olabilecek bir pozisyon vardı Arena’da: Orta saha civarında Yekta, rakibi Uğur’un topla oynamasını engellemek için önünde set kurdu, ve hemen bir faul düdüğüyle cezalandırıldı. Çünkü kural kitabının “fauller ve fena hareketler maddesi”ndeki cümle açıktı: Oyuncu, rakibinin ilerlemesine mani olursa bu endirekt serbest vuruşla cezalandırılması gereken bir ihlaldir.
Yalnız (özellikle Türkiye’de, ama zaman zaman dünyanın her yerinde) bu kural şöyle uygulanıyor: Oyuncu, rakibinin ilerlemesine orta saha civarında mani olursa düdük çalınır. Hareketin bire bir aynısı aut çizgisi kenarındaysa es geçilir!
Türkiye’de hakemliğin en önemli sorunlarından biri de galiba şu: Ceza alanı içiyle dışı için iki ayrı kural kitabı olduğunu sanıyoruz maalesef…
4) Afrikalı var…
Bu hafta aynı milli takımdan Türkiye’ye dönen Bamba ve Zokora ilk 11’de sahaya çıkarken, Eboue 18’de yoktu. Gerçi Trabzon’un iki Fildişilisinin sahada döküldüğünü görünce Eboue’nin evde oturmasını da doğal karşılamak gerek galiba!
3) Afrikalı var!
Ama madalyonun bir de öbür yüzü var: Bir başka Afrikalı, üstelik 30’unu geçmiş Lualua, 28 Ocak gecesi Mali’ye karşı ilk 11’de sahaya çıkıp, 13 saatlik bir yolculuk yapıp, 1 Şubat’ta Beşiktaş’a karşı takımını sırtlamıştı.
Buradan bir kez daha çıkarılacak ders şu sanırım: Oyuncunun Afrikalısı Avrupalısı yok; sorumlusu var, sorumsuzu var. Yaşlısı genci yok; iyisi var, kötüsü var…
2) Devre arası transferleri
3 büyükler Ocak’ta dünyayı dolaşmış, Brezilya’dan İspanya’ya, Katar’dan Çin’e seferler yapmışlar. Dentinho sakat, Niang-Emre-Sneijder hazır değil, Drogba’nın lisansı çıkmamış… Çalımbay’sa PTT 1. Lig’den iki adam almış devre arasında: Samsunlu Hakan ve Ankaragüçlü Ümit… Ümit soğukkanlılığıyla milli takım potansiyeli taşıyor, Hakan bir gol-bir asistle Trabzon’u deviriyor… Bize de yakınını iyi gören Çalımbay’ı tebrik etmek düşüyor.
1) Aldatan adamlar
Geçen hafta muhteşem(!) bir sonuç alan Trabzon’da 4 golü atan 4 adamı yere göğe koyamadık: Halil, Alanzinho, Colman ve Adrian… Bu 4 adamın bu haftaki görüntüsüyse, Trabzon’un büyük sorununun tam da damarına basıyor: Trabzon’da dönemlik performansları çok abartıp, sezon geneli istikrarsızlığını görmezden geliyoruz. Aldatan adamlara fena halde aldanıyoruz…
İddiamın basit ispatı da şu: Geçen hafta toplam 4 gol atan bu 4 adamın, kalan 20 haftadaki skor toplamları yalnızca 5!
90 dakikada atılan 4 gol: Muhteşem… Peki kalan 1800 dakikada atılan toplam 5 gole ne diyeceğiz?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS