
There were only a few minutes to go before kick-off in the
Fenerbahce-Galatasaray derby on 25 October 2009 when the assistant referee
Tarik Ongun was struck by a lighter thrown from the stands of the Sukru
Saracoglu Stadium. He crumbled to the ground, needing treatment.
Miraculously, the game started on time and Ongun officiated the match with
five stitches in his head. It was as if the incident had never happened.
Just a few months later another Turkish official, this time Kemal Yilmaz,
stumbled to the ground after being hit by a stone during the Super League
game between Diyarbakirspor and Bursaspor. Diyarbakirspor’s next match, at
Belediyespor, was suspended after a pitch invation as several supporters
tried to hunt down and attack the referee. Huseyin Gocek and his assistants
only just managed to avoid the approaching hate mob.
That was the 16 March, 2010, and, of course, it did not stop there. The
list of awful moments to tarnish the Turkish game is long and, somewhere
along the line, the severity of what was happening got worse. The violence
grew even more horrific; the attacks even more gruesome.
During the 1. League game between Mersin Idmanyurdu and Samsunspor on 14
September 2010, the coach of Mersin Idmanyurdu, Yuksel Yesilova, was
stabbed six times on the pitch. Somehow he survived. The next victim,
however, was not as lucky. On 13 May 2013, Burak Yildirim, a 19-year-old
student, was stabbed to death on the day of an Istanbul derby, just because
he was wearing a Fenerbahce shirt.
Seven months later and the former Everton player Manuel Fernandes was
kicked to the ground by a pitch invader during the Besiktas-Kasimpasa game.
Then Galatasaray’s forward Burak Yilmaz suffered a serious face injury when
he was hit by a pocket knife thrown from the stands of Rize Sehir Stadium.
In most other countries it would take just one or two of those incidents
for the country’s football association to suspend play and start looking
for ways of dealing with the problem. Not in Turkey. In Turkey it needed a
gunman to attack the Fenerbahce team bus before anyone reacted.
On 4 April 2015, in Trabzon, just a few hours after the win against
Rizespor, the Fenerbahce bus was shot upon. Ufuk Kiran, the driver of the bus with 41 passengers on, suffered face injuries and blood was pouring down his face. Drenched in blood, he somehow succeeded in keeping the bus, which was going 100km/h, on the road.
If Kiran had lost consciousness, the bus would have fallen off a cliff, and
42 people, including former Premier League players such as Dirk Kuyt and
Emre Belozoglu, would not be alive today.
After the shooting, a committee including the minister of sports, Cagatay
Kilic, and the president of Turkish Football Federation, Yildirim
Demiroren, met in Istanbul to discuss what action to take. In the end the
TFF decided to suspend the Super League for one week, a decision that was
insufficient from the beginning and made even more hollow by the fact that
the game between Besiktas and Basaksehir was allowed to take place that
same night and that the lower leagues were allowed to carry on playing. That was all. Nothing more.
Thank god, after a month later, the bus driver Ufuk Kiran is completely healthy today.
No one will be surprised to find out that the violence, together with the
match-fixing scandal in the summer of 2011, has led to attendances falling.
Thousands of fans have turned their back on the game. During the 2008-09
season the average attendance was around 14,000 but that had fallen to
9,000 last season. The supporters, referees and even players feel unsafe in
our stadiums. The Juventus manager, Massimiliano Allegri, said recently
that only “a madman would take children to a football game in Italy” and it
is a similar situation in Turkey, only worse.
So what can be done? What must be done? There are two things. First of all,
there needs to be punishments that fit the crime. Any guesses what happened
to Mustafa Ozel, the hooligan who ran on to the pitch and kicked Fernandes
in 2013? Lifetime ban? Ten years? No, the court banned him for one year.
Today, two years from the attack, he is free to walk in to any stadium and
watch any game, all because of the insuffiencies of Law 6,222, that deals
with prevention of violence in sport in Turkey.
The second action that is required is for the TFF to update its
disciplinary sanctions so that it can deal with provocative club
presidents, who do nothing to deal with the problems surrounding their
clubs. In fact, in some instances, they incite their fans. Last month, one
club president, Aziz Yildirim, told the media: “If the referee Ozgur Yankaya officiates a game of our team one more time, he probably won’t get out of the stadium that easily.” And of course Yankaya has not officiated a match in Kadikoy again. And how did the TFF deal with the president? He was banned from watching his team live for 60 days. That is it. Sad, but true.
So there is the potential for it to get worse before it gets better.
Foreign stars such as Kuyt, Demba Ba and Moussa Sow may leave the league in
the summer and who can blame them? In the meantime, we are left to pick up
the pieces from an awful season. Chaos is bound to happen in places where
law is not enforced. As long as a criminal is not sentenced properly, that
person may well repeat the act.
I do not know what the sports authorities are waiting for in order to take
serious action against the violence. Twenty-two players to be shot dead
during a football game? A Heysel-style tragedy? We really do not have any
idea. In the meantime we are left trying to carry on loving a game that can
give us so much pleasure, but that is slowly dying while everyone just
stands there watching.
*********************
*********************
MELEKE’NİN GUARDIAN’DA YAYIMLANAN MAKALESİNİN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ:
Şiddet, Türk futbolunu öldürüyor. Ve artık bir şeyler yapma zamanı…
25 Ekim 2009’da İstanbul’da Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan derbi maçının başlamasına dakikalar kala, tribünlerden atılan sert bir cisim başına isabet eden yardımcı hakem Tarık Ongun’un başı yarıldı. Bu saldırıya rağmen maç oynandı, saha içinde başına 5 dikiş atılan Ongun da görevini tamamladı.
Aynı sezonun ikinci yarısı, 9 Mart 2010’da Diyarbakır’da Diyarbakırspor-Bursaspor arasında oynanan Süper Lig müsabakasında kafasına taş isabet eden hakem Kemal Yılmaz yere yığıldı. Sadece bir hafta sonra bu kez İstanbul’da Belediyespor ile Diyarbakır arasında oynanan maç, sahaya giren onlarca taraftarın hakem Hüseyin Göçek’i linç girişimi nedeniyle tatil edildi. Göçek ve yardımcıları, onlarca saldırganın elinden kaçarak kurtuldular. Her iki maç da hakemler tarafından tatil edildi.
14 Eylül 2010’da Mersin İdmanyurdu ile Samsunspor arasında oynanan ikinci lig müsabakasında Mersin koçu Yüksel Yeşilova, sahanın içinde 6 yerinden bıçaklandı. Bıçaklı saldırgan, sahaya protokol tribününden inmişti.
13 Mayıs 2013’te yaşanan bir başka bıçaklanma hadisesinde kurban bu kez Yeşilova kadar şanslı değildi. 20 yaşındaki Fenerbahçe taraftarı Burak Yıldırım, maç günü tuttuğu takımın formasıyla dolaştığı için Eyüp’te bıçaklanarak öldürüldü.
Türk futbolunda şiddet, 2013-14 sezonunda sahanın içine daha fazla sıçradı. Eski Everton oyuncusu Manuel Fernandes, Beşiktaş-Kasımpaşa maçında sahaya giren bir taraftardan sert bir tekme yiyerek yere düştü. Galatasaray’ın yıldızı Burak Yılmaz da aynı günlerde Rize’de suratına isabet eden bir çakı aracılığıyla ciddi yaralandı.
Eğer tüm bu acı hadiselerden birkaçı İngiltere’de veya Almanya’da yaşanmış olsaydı, muhtemelen futbol birkaç hafta durur, yetkililer şiddeti önlemenin yollarını ciddiyetle ararlardı. Türkiye ise sporda şiddetin ciddiyetini ancak 3 hafta önce, Fenerbahçe kafilesine yapılan silahlı saldırı sonrası kavrayabildi. 5 Nisan 2015 akşamı Rizespor’u 5-1 mağlup eden Fenerbahçe kafilesi, maç sonrası Rize’den Trabzon’a otobüsle yol alırken silahlı saldırıya uğradı. 41 kişilik kafilenin şoförü Ufuk Kıran’ın yüzüne iki kurşun isabet etti. Neyse ki genç şöför dirençli çıktı ve kanlar içinde kalmasına rağmen 100 km/sa hızla giden otobüsü kenara çekmeyi başardı. Eğer kiralık şoför Kıran, iki kurşun yarasıyla bayılıp kalsa, otobüs şarampole yuvarlanacak ve belki de içinde 19 Fenerbahçeli futbolcunun da bulunduğu 41 kişi bugün sağ olmayacaktı.
5 Nisan 2015 akşamı Türk futbolu, kendi Heysel’ini yaşadı. 1985’te Heysel Stadı’ndaki faciada 38 masum hayatını kaybetmişti. Türk Heysel’inde ise tek fark, 41 kişinin şu anda şans eseri yaşıyor oluşu…
Sonra ne oldu?
Son 10 yılda sporda sayısız şiddet hadisesi ise sarsılan ama her birini yara almadan geçtiğini zanneden Türk futbolu, bu kez yaralandığını geç de olsa fark etti. 6 Nisan’da Spor Bakanı ile Futbol Federasyonu Başkanı’nın da içinde bulunduğu bir heyet toplandı, Süper Lig maçlarını bir hafta süreyle erteledi. Fakat bu ertelemenin de çok bilinçli olmadığı ortada: Çünkü erteleme kararının alındığı günün akşamında haftanın son maçının, Beşiktaş-Başakşehir maçının oynanmasına müsaade edildi. Eğer siz ülke olarak bu şiddet hadisesini ciddiye alıyor ve spor müsabakalarını durduruyorsanız, o akşam da o futbol maçı oynanmamalıydı bence.
Üstelik 1 haftalık erteleme kararının sadece Süper Lig için alınması ve aynı hafta alt liglerde futbolun hiçbir şey olmamışçasına devam etmesi, ayrı bir fiyasko! Eğer Türk futbolu, bu saldırının ciddiyetini tam anlamıyla kavramış olsa idi tüm spor müsabakalarını süresiz tatil eder, tüm elemanlarıyla şiddetin önüne geçmenin yollarını arardı. Süper Lig’e 1 haftalığına ara verip, sonra hiçbirşey olmamışçasına devam etmek, en hafif ifadeyle, aymazlık… Üstelik bu saldırının failleri, hâlâ ellerini kollarını sallaya sallaya sokaklarda dolaşırken…
Sebep: Cezasızlık kültürü
Türk sporu, 2011’de şike skandalıyla sarsıldı. Birkaç kulüp Avrupa kupalarından men edildi, birkaçı para cezalarına maruz kaldı. Sporda güven ortamı sarsılınca, seyirci de tribünleri terk etmeye başladı; 2009’da maç başına 14 bin olan Süper Lig seyirci ortalaması, şu anda 9 bine gerilemiş durumda. Ama tüm bunlardan daha kötüsü, statlara gelen seyircinin, sporcunun ya da antrenörün artık can güvenliğinden endişe etmesi. Çünkü maalesef Türkiye’de bir sporcuyu yaralamanın bedeli çok ucuz olabiliyor.
16 Mayıs 2013’te Kasımpaşa Stadı’nda maç sırasında sahaya girerek Manuel Fernandes’e tekme atan Mustafa Ozel’in yargılamasının sonucunda Ozel’e sadece 1 yıl spor sahalarına giriş yasağı getirildi! Türkiye’de bir futbolcuya tekme atmanın cezası, sadece 1 yıl tribünlere gelememek! Yani Fernandes’e tekme atan Ozel, şu anda her hafta maçlara rahatlıkla girebiliyor. Çünkü “6222 sayılı Sporda Şiddeti Önlemeye Dair Kanun” yetersiz ve işlevsiz.
Türkiye’de sporda şiddet yasası yetersiz olduğu gibi, futbol disiplin talimatnamesi de çağ dışı. Ülkede şiddete neden olan en önemli unsur, zengin ve fanatik kulüp yöneticileri… Hemen her maçın öncesinde taraftarı provoke eden, sonrasında da hakemi suçlayan cahiller. Ama maalesef Türkiye’de bu tarz kulüp yöneticiliği yapmanın da cezası yok gibi. Sadece 1 ay önce, bir kulüp yöneticisi kameraların karşısına çıkıp “Hakem Özgür Yankaya, bir daha bizim statta maç yönetirse, bu stattan çıkamaz” açıklaması yaptı. Tabii ki Yankaya, TFF tarafından bir daha o kulübün herhangi bir maçına atanmadı. Bu açıklamayı yapan yöneticiye ise 60 gün hak mahrumiyeti cezası verildi. “Hak mahrumiyeti cezası”nın tanımı ise komik: O tehditkar yönetici takımının maçlarını 60 gün boyunca protokol tribününden izleyemiyor. Sadece bu. Hepsi bu.
Gelecek: Maalesef karanlık
Türk futbolunda son 10 yılda oluşan bu kara tablonun dağılması için gereken önlemler alınmadığı için ülkeyi muhtemen daha kötüleri bekliyor. Yasa yetersiz ve işlevsiz. Talimatneme çağ dışı ve işlevsiz. Suç, suçlunun yanına kalıyor; hatta neredeyse suçlu kahramanlaştırılıyor. Türk spor yöneticilerinin şiddete karşı ciddi önlemler almak için neyi beklediğini kimse bilmiyor. Sahada 22 futbolcunun kalaşnikofla taranması mı? Tribünde küçük bir savaş çıkması ve yüzlerce kişinin birbirini öldürmesini mi? Bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz şu: Kanun olmayan yerde kaos çıkar. Bir suç layıkıyla cezalandırılmadığı müddetçe tekrarlanmaya mahkumdur. Türk futbolu, dünyada suçun ve şiddetin merkezi olarak anılmak istemiyorsa acil önlemler almalı. Eğer yerel yetkililer bu önlemleri almamakta ısrar ederlerse korkarım ki 5 yıl içinde Avrupa kupalarındaki rakiplerimiz İstanbul’a gelmekten endişe edecekler. Burada can güvenlikleri olmadığını düşünecekler. Ve korkarım ki belki de haklı olacaklar…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS