UĞUR MELEKE İLE RÖPORTAJ
MİLLİYET CUMARTESİ
BADE GÜRLEYEN
Gazeteci Uğur Meleke 2005’ten beri spor konusunda yazı yazıyor. İstatistikler futbolu tam olarak açıklamasa da o, rakamları seviyor. Meleke’ye göre hayat bir matematik aslında, tabii ki futbol da.
Takım konusunda bir türlü “dikiş tutturamadığını” ve dönem dönem farklı takımlara sempati duyduğunu söyleyen Meleke, “iyi futbol”dan keyif alıyor. Yani onun için önemli olan, sahadaki 22 kişinin sadece “iyi futbol” oynamaya niyetli olması, bol gol atması değil…
Ne zamandan beri spor konusunda yazı yazıyor ve yorum yapıyorsunuz?
Futbola hep meraklıydım. Yazmaya ise 2004’te NTV’nin web sitesinde başladım. 2005’ten beri de Milliyet gazetesinde yazıyorum.
Sizi yazmaya iten, etkilendiğiniz bir yazar ya da futbolcu oldu mu?
Evet. 10 yaşında Ankara’da yatılı lisede okurken TRT radyosunda Kemal Deniz’in programlarını takip ediyordum. O, TRT’de spor programlarını başlatan kişidir. Ona bir gün 1,5 sayfa mektup yolladım. 66 yaşındayken 10 yaşındaki dinleyicisini muhatap kabul edip altı sayfalık bir yanıt yazmıştı. Yıllarca mektuplaştık. Kemal Deniz’in üzerimde çok etkisi var. Futbolcu olarak da Tanju Çolak’ı beğenirim.
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Takım değil, futbolcu tutarım. Chelsea’li Didier Drogba, Liverpool’lu Steven Gerrard ve Tottenham’a yeni transfer olan Luka Modric’i beğeniyorum. Tuttuğum takım her yıl değişiyor. İyi futbol oynayan takımı takip ediyorum. Arsenal’i severek takip ediyordum, iki senedir Roma’yı daha sempatik buluyorum. Şu an Süper Lig’de tuttuğum takım ise Gençlerbirliği Oftaş. Onların takım ruhunu hayranlıkla takip ediyorum.
“Edebiyata olan sevgim ve tutkum en az futbol düzeyinde”
Futboldan hoşlanan herkes spor yazarı olabilir mi?
Bence gazetecilik ya da iletişim eğitimi önemli. Yabancı dil bilmek ve konuyu sevmek de çok önemli. Ancak bizde spor yazarlığı pek yazarlıktan kabul edilmiyor, oysa spor yazıları da birer makaledir. En az diğer yazılar kadar güçlü ve edebi değerinin olması gerekir. Benim edebiyata olan sevgim ve tutkum en az futbol düzeyindedir.
Çoğu zaman spor yazarları tarafsız olmakta zorlanıyor, hangi takımı tuttuklarını yorumlarından anlıyoruz. Bu sizce ne kadar doğru?
Bunda bir sakınca yok. Ama ben takım konusunda dikiş tutturamadım. Bir yazar sadece tek bir takım üzerinde de uzmanlaşıp yazabilir, bu ideal de sayılabilir. Ama tek bir şartla. Yorumlarında objektif olmalı.
Bazı spor yazarlarının “agresif yazarak” futbolda şiddeti tetiklediğini düşünüyor musunuz?
Telefonla yazdırılan yazıların edebi değeri tartışılır. Kişi kendi yazısını kendi yazmadığında hisleri kalemine aktarılamayabiliyor. Bilgisayarının başında makale yazan, yazıya yazı değeri veren bir kişinin şiddeti tetikleyici şekilde yazacağına inanmıyorum. Spor yazarlarının makale yazarlarıyla eşdeğer tutulmamasından kaynaklanıyor bu sorunlar.
“Oktay Derelioğlu’nun Belçika’ya attığı gol hafızama kazındı”
Bir maç hakkında yazarken “Mutlaka değinmeliyim” dediğiniz neler var?
Yazı bilimsel, analitik ve objektif olmalı. Gazetedeki köşenin ya da televizyondaki dakikalar bana değil, kitlelere ait. Ben onların sözcülüğünü yapmaya çalışıyorum. Bunu kişisel hırs sebebi ya da kimseyi ilgilendirmeyen kişisel kanaat fırsatı olarak değerlendirmiyorum. Mümkün oldukça herkesi ilgilendirecek yazılar üretmeye gayret ediyorum.
Beğendiğiniz yazarlar var mı?
Çetin Altan üstattır benim gözümde. Hıncal Uluç çok güçlü bir kalemdir. Atilla Gökçe duruşuyla örnek aldığım bir isimdir.
Ne zaman “İyi bir futbol maçı izledim” dersiniz?
22 kişinin niyeti sadece olumlu futbol oynamak olduğunda “iyi bir maç izledim” derim. Gol olması şart değil.
Unutamadığınız bir maç ve gol var mı?
Oktay Derelioğlu’nun Belçika’ya attığı gol hafızama kazınmıştır. Roberto Carlos’un Fransa’ya attığı bir frikik de dünya futbol tarihine geçmiştir. Geçenlerde oynanan ve 4-1 biten Hollanda-Fransa maçı da yıllar boyu unutmayacağımız bir maç oldu.
Türk futbolu ne durumda?
Futbol düzeyimiz Avrupa sıralamasında ilk 15, dünya sıralaması içinde de ilk 25’in içinde.
“Şampiyonada en renkli takım olmayı başardık”
Neden Türk takımları dünya çapında başarılı olamıyor? Ne eksiğimiz var sizce?
Neden ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda başarılı değiliz? Neden dünya çapında yazarlar, şairler, edebiyatçılar çıkaramıyoruz? Futbolda da durum aynı. Anlayışımız eksik.
Yazılarınızda istatistiklere, rakamlara yer veriyorsunuz. İstatistik futbolun ne kadarını açıklıyor?
Aslında çok fazla açıkladığını düşünmüyorum ama ben matematiği çok severim. Hayat matematiktir aslında. Futbolun da bir matematiği var. Ama tabii bu oyunun ve oyuncuların önünde değil. Ben bundan ölçüsünde yararlandığımı düşünüyorum.
Süper Lig sahadaki futbolun kalitesi ve ligin heyecanı açısından ne durumda?
Avrupa’nın beş büyük ligi düzeyinde olmamız pek mümkün değil. Ama zaman zaman altıncılığı zorluyoruz. 6-15 arasında bir yerdeyiz. Bu da tabii futbolumuzun kalitesiyle doğru orantılı. Aslında yerimiz çok da kötü değil bence.
Şu sıralar Avrupa Futbol Şampiyonası’nı takip ediyorsunuz. Türkiye çeyrek finale çıktı. Yabancı basın mensupları Türkiye hakkında ne düşünüyor?
Buradakiler bizden çok daha şaşkın. Türkiye’nin potansiyelinin artık nereye varabileceğini onlar da tahayyül edemiyor. Turnuvanın en renkli takımı olmayı başardık.
Siz spor yapıyor musunuz?
Tabii. Futbolu sevip de oynamayan birisini düşünemiyorum. Haftada bir futbol oynarım arkadaşlarla.
http://milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=cumartesi&ArticleID=878770&Date=21.06.2008
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS