• ANA SAYFA
  • HÜRRİYET
  • PROGRAM
  • RADYO
  • VİDEO
Uğur Meleke resmi sayfası
  • ANA SAYFA
  • HÜRRİYET
  • PROGRAM
    • beIN Manşet, 20 Ocak 2021
    • beIN Manşet, 19 Ocak 2021
    • beIN Manşet, 18 Ocak 2021
    • beIN Manşet, 14 Ocak 2021
    • beIN Manşet, 12 Ocak 2021
  • RADYO
    • Radyospor, 22 Mayıs 2018
    • Radyospor, 16 Mayıs 2018
    • Radyospor, 15 Mayıs 2018
    • Radyospor, 14 Mayıs 2018
    • Radyospor, 9 Mayıs 2018
  • VİDEO
    • beIN Sports, 22 Ocak 2021
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 23 Ağustos 2020
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 19 Ağustos 2020
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 12 Ağustos 2020
    • Avrupa Ligi Özel, Nesine, 10 Ağustos 2020
  • Facebook

  • Twitter

  • Pinterest

  • Instagram

  • YouTube

  • RSS

Görüş

Socrates Dergi, Temmuz 2015

Socrates Dergi, Temmuz 2015
Uğur Meleke
Uğur Meleke
1 Temmuz 2015

Wenger’in gözlerinde aşk

 

Müspet ilimlerle sosyal bilimleri birbirinden çok ayrık görmediğimi itiraf etmem gerek. Belki size çok mantıklı gelmeyebilir ama sözlerle yola çıkanlarla rakamlarla yola çıkanların varacakları yerin aynı olduğuna inanıyorum bir şekilde.

 

Bir sırra ermeye çalışıyor aslında hepsi… Stephen Hawking, sırra seyahatini formüllerle-rakamlarla yapmaya çalışırken, Ernest Hemingway yol almak için harfleri kullandı. Kâinat, dev bir algoritma. Bu algoritmanın tamamını görebilsek, depremleri de, hastalıkları da, savaşları da açıklayabileceğiz belki. Paul Erdös, bu algoritmayı 2+2=4 bilimselliğinden faydalanarak okumaya gayret ederken, Tolstoy toprakla kanı çarpıp insana ulaşma çabasında. Oysa bir gün birisi, “1 bölü toprak eşittir insan” ya da “729 artı sevgi eşittir aşk” derse yanlışlığını nasıl ispatlayabilirsiniz ki böyle eşitliklerin? Belki de sözlerle rakamlar toplanabiliyor, nesneler duygulara bölünebiliyor başka bir evrende.

 

İnsan küçük bir kâinat demosu. Kâinatı çözmenin yolu da bireyin kendisini çözmesinden geçiyor galiba… 36 yıldır kendi küçük dünyamda harflerle rakamları toplamaya çalışmamın bir nedeni de bu… 1.1.1979’da doğmamın bir sebebi olmalıydı bana göre… Doğum tarihimin rakamları toplamının 28 (7 çarpı 4) olduğunu fark ettim çocukluğumda önce. Soyadımın harflerinin alfabedeki sıralarını toplarsanız da 63 (7 çarpı 9) yapıyordu. TC kimlik numaramın rakamları toplamının da 42 (7 çarpı 6) olduğunu görünce şaşırmamaya başladım artık. ÖYS’de 7’nci tercihime girmeme, uzun süredir oturduğum evimin kapı numarasının 7 olmasına… Eski eşimin, 2007’nin ilkbaharında “Sahi, 7 Temmuz’da evlensek nasıl olur” diye sormasına şaşırmadığım gibi. Sizin aşk dediğinize, ben matematik diyordum o günlerde.

 

Belki deli olduğumu düşünebilirsiniz, ama 2004’ün yazında Milliyet’ten aradıklarında da kendimi gazetenin isminin harflerinin alfabedeki karşılıklarını toplarken yakalamıştım. 128 çıkmıştı bu defa. Yedinin katı değildi, pek enteresan gözükmemişti bir an. Ta ki yarım saniye sonra 128’in 2 üzeri 7 olduğunu fark edene kadar!

 

***

 

Deliliğim sadece rakamlarla ilgili değil tabii ki. Büyük bir Seinfeld hayranı olarak senaryoda George Costanza’nın çeşitli işler denedikten sonra New York Yankees ekibine girmesinin tesadüfi olmadığına inanırım kendi küçük dünyamda. Seinfeld’den yıllar sonra zevkle takip edeceğim “Everybody Loves  Raymond”ın başrol oyuncusu Ray Romano’nun bir spor yazarını canlandırması… Çok sevdiğim Woody Allen filmi “Mighty Aphrodite”ta Allen’ın bir spor yazarını oynaması… Her biri, küçük kişisel delilik evrenimi oluşturan yapıtaşlarıdır bana göre.

 

Eğer evrene benim gibi bakabilirseniz, hemen hemen hiçbir şeyin tesadüf olmadığını düşünmeye de başlayabilirsiniz aslında: İsveç’in 15 yıl boyunca dünya futbol haritasında tutunmasını sağlayan iki adam, tutan Isaksson ve atan Ibrahimovic’in aynı gün, 3 Ekim 1981’de doğması. Nicola Tesla’yla Dusan Ivkovic’in, Benicio Del Toro ile Carlos Arroyo’nun aynı aileden gelmeleri. Ya da bir garip oğlunun hayatına kara bir bulut gibi çöken vicdansızın “Garipoğlu”, çökülenin “Karabulut” olması.

 

Biliyorum, çıldırdığımı düşünüyorsunuz; haklısınız, kainatın algoritması tabii ki bu kadar basit değil. Üstte okuduklarınız tamamen benim deliliğimi inkâr çabalarım muhtemelen. Çocukken ailemin, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden benim için aldığı “yalnız yaşayamaz” raporunun torpille verildiğine kendimi ikna gayretleri sanırım bunlar… Lâkin, geçtiğimiz 13 Haziran’da Caner arayıp, “Ağabey, 7’nci ay için aşk temasını işleyeceğiz” dediğinde zihnimin beni bir başka 13 Haziran’a ve bir başka kişisel delilik hikayeme götürmesine de engel olamadım, affedin…

 

***

 

Tarih, 13 Haziran 2008’di.

13’üncü Avrupa Şampiyonası, İsviçre ve Avusturya ortaklığıyla düzenleniyordu.

13’üncü Avrupa Şampiyonası’nın 13’üncü maçı, Zürih’te İtalya ile Romanya arasında oynanıyordu.

Yayıncı kuruluş ATV’de maçın canlı yayın yorumcusu bendim… İçten içe bir mutluluk yaşıyordum ister istemez; çünkü muhtemelen dünya üzerinde bu satırların deli yazarından başka hiç kimse Haziran’ın 13’ünde, 13’üncü şampiyonanın 13’üncü maçının oynandığından haberdar değildi.

İlerleyen saatlerde o gün, hayatımın en mutlu günlerinden birine dönüşecekti, çünkü yorumcu masamın bitişiğinde aynı maçı Canal Plus için yorumlayan kişi, Arsene Wenger’di.

Hem turnuvayı Fransız televizyonuna yorumluyor, hem de Arsenal’deki 13’üncü sezonu için oyuncu bakıyordu dâhi iktisatçı.

Bir saate yakın sohbet etme şansı buldum Wenger’le.

Günün anlam ve önemiyle ilgili saçmalıklarımı ona da sayıkladım hatta, o da bana bu konuda hassas İtalyanlar’la çalıştığını ama Rumenlerin 13’ün uğursuzluğuna inanmadığını söyledi maç öncesi.

 

Bu diyalogdan yaklaşık bir buçuk saat sonra…

Maçın son anlarıydı artık. Durum 1-1’di. İtalyan stoper Panucci, ceza alanı içinde Niculae’yi düşürdü ve Romanya bir penaltı atışı kazandı.

Eğer Mutu, bu penaltıyı atıp takımına maçı kazandırırsa kendileri ikinci tura çıkıyor, İtalya ve Fransa turnuvaya veda ediyorlardı.

13 Haziran’da, 13’üncü Avrupa Şampiyonası’nın 13’üncü maçında Mutu, ülke futbol tarihinin en kritik penaltı atışlarından biri için topun başındaydı.

Küçük adımlarla hazırlandı tecrübeli forvet.

Buffon’la göz göze geldi.

Sağ ayak içiyle kendi sağına sert bir plase yaptı.

Ne yazık ki Buffon’un da istikameti aynıydı.

Buffon kurtardı.

Penaltı kaçtı.

Romanya ikinci tura çıkamadı.

10 numaralı eski Chelsea’li, kaçırdığı penaltının hüznüyle başını ellerinin arasına aldığında, ben de sağıma, Arsenal menajeri Wenger’e doğru dönmüştüm gayriihtiyari.

Bana bakarak gülümsüyordu Wenger.

Gözleri parlıyordu heyecandan.

Futbol dünyasında belki de en fazla âşığı olan adamın, futbola ne kadar âşık olduğunu gördüm o anda gözlerinde.

Aceleyle çıkardı kulaklığını ve “Maybe they should” dedi fısıldayarak.

(Yani Rumenler belki de 13’ün uğursuzluğuna inanmalılardı).

İnanmalılardı belki de.

Çünkü Mutu’nun bir planı varsa, kâinatın da bir planı vardı şüphesiz.

Ve o gün, o plan belli ki, 10 numaradan değil, 13 numaradan yanaydı.

Related Items
Yorumları Görüntüle (1)

Yorum Sayısı : 1

Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et

Görüş
1 Temmuz 2015
Uğur Meleke
Uğur Meleke

Related Items

Diğer Görüş İçerikleri

  • Devamı
    Derbiden taşan 6 ders

    Hakem penaltıyı verdi-vermedi, golde ofsayt vardı-yoktu tozu dumanı geçtikten sonra derbiden geriye ne kalıyor sahi? Pereira, Hamzaoğlu,...

    Uğur Meleke 28 Ekim 2015
  • Devamı
    10 numara, Oğuzhan mı Yunus mu olur?

    Beşiktaş kadrosunun bu yıla özgü önemli bir avantajı, çok sayıda oyuncusunun Euro 2016’nın kıyısında olması. Ersan, İsmail,...

    Uğur Meleke 21 Ekim 2015
  • Devamı
    Fransa 2016 için 7 umut

    Bundan tam 1 yıl önce, 13 Ekim 2014’te ilk 3 eleme maçından 1 puan çıkarabilmiş ve Fransa’2016’yı...

    Uğur Meleke 13 Ekim 2015
  • Devamı
    Golleri alanlar değil, adamlar atıyor

    Pereira’nın, Van Persie’yi Akhisar maçında kazanma şansı varken kazanmaması önemli bir kayıp. Maçların ardından yanlışlarını gayet güzel...

    Uğur Meleke 8 Ekim 2015
  • Devamı
    Bazen olmadığında olmuştur!

      Lucas Leiva, Beşiktaş’a gelseydi ilk 11’de oynabilir miydi? Burak Yılmaz, West Ham’a gitseydi Galatasaray önde sıkıntı...

    Uğur Meleke 1 Ekim 2015
  • Devamı
    Halefler:3 Selefler:1

    Türk futbolunda geride kalan haftaya halef-selef senaryoları damga vurdu: Maaşını G.Saray’ın ödediği Dzemaili Genoa’da ilk 11 oynarken,...

    Uğur Meleke 24 Eylül 2015
  • Devamı
    7 isimle hafta sonu

    Beşiktaş’ın Dzsudzsak yerine Quaresma tercihi, herhalde yıllarca tartışacağı bir detay olacak. Ama Güneş, Picassovari dokunuşlarıyla bu tercihi...

    Uğur Meleke 17 Eylül 2015
  • Devamı
    Terim çok başarılı, çok da şanslı

    Fatih Terim’in Türk futbolundaki müstesna yeri, büyük başarıları başlı başına koca bir kitap konusu. Ama o kitabın...

    Uğur Meleke 10 Eylül 2015

Copyright © 1999 Meleke.com

2015’i diğer sezonlardan ayıran 5 fark
Sözcü görüş: Nani