
Kobe mi, LeBron mu?
LeBron
Sanılanın aksine öyle büyük bir spor romantiği değilim, bu yılki Manchester City’yi de iki yıllık Heat’i de zevkle izliyorum ve destekliyorum. İyi oyuncuların bir araya gelmesinde büyük bir sakınca görmüyorum, LeBron’un da Amerika’da reyting rekoru kıran karar anını (D-Day’i) canlı izlemiştim. Miami’yi tercih edip Bosh ve Wade’in yanına gitmesine de sevinmiştim doğrusu. (Hatta daha sonra Steve Carroll’ın D-Day’i taklit ettiği ödül törenini de Los Angeles’ta canlı izleme şansı bulmuştum. Harikaydı)
Şu sıralarda Kobe’nin yüz topun seksenini kullanmasından da hoşnut olmadığım için oyum LeBron’a.
Premier League mi, La Liga mı?
Premier League
2000’lerin başında Premier League, büyükleri daha büyük/vasatları daha vasat olan, orta sınıfının zayıflığı nedeniyle bolca farklı skora sahne olan bir ligdi. Ve o zaman Ş.Ligi yarı finalinde 3 İngiliz olsa dahi, UEFA Kupası finalinde iki İspanyol takımı oynayabildiği için La Liga’yı daha eğlenceli kabul ederdik.
Şimdi roller değişti. İspanya, iki devli, 18 küçüklü bir lige sahip. Premier League’se sezon başında 6 şampiyonluk adayı olan daha dengeli bir turnuvaya dönüştü. Doğrusu Premier League’de Tottenham gibi, Arsenal gibi takımların varlığı beni daha fazla eğlendiriyor. Eğer La Liga da Real’le Barcelona’nın yanına kendi Tottenham’ını kendi Arsenal’ini çıkarabilirse dünyanın tartışmasız en iyisi olur.
Kadınlı-çocuklu mu, seyircisiz maç mı?
Bir ihtimal daha var
Kadınlı-çocuklu uygulaması ilk başladığında bana da enteresan gelmişti ama zamanla yanıldığımı fark ettim. Kadınlı çocuklu bir grubun da erkekler kadar galiz küfredebildiğine canlı şahit olunca zaten bu uygulamanın inandırıcılığı kalmadı. Üstelik ayrımcı bir tavırdı. Baştan yanlış olduğunu göremedik.
Bence her iki uygulama da çağdışı. Stadyumun tümünü cezalandırmaktan vazgeçip aradan suçluları ayıklayabilecek yöntemlere geçiş yapmamız gerek. Statların acilen en modern kamera donanımına kavuşmasını sağlamak gerek.
Mehmet Topal mı, Nuri Şahin mi?
Mehmet Topal
Aslında çetrefilli bir konu. Benim görebildiğim kadarıyla (tabii ki ben yanılıyor olabilirim) Abdullah Avcı Nuri’yi Mehmet’in değil Emre’nin alternatifi olarak görüyor. Mehmet defansif güvence, Emre/Nuri ofansif silah gibi.
Bu detayı dikkate almadan kişisel bir tercih yapmam gerekirse şu dönemde reyimi Mehmet’ten yana kullanırım. Çünkü çok sevdiğim Nuri’de mental bir gerileme gözlemliyorum. Takım arkadaşları kadar formayı istemiyor, kendini aynadaki yıldız görüntüsüne fazla kaptırmış gibi. Bu düzeyde bir ulusal bir takımda oynamak istiyorsanız daha fazla istemeli, daha fazla zorlamalısınız.
Yüzme mi, atletizm mi?
Atletizm
Carl Lewis ve Mike Powell’ın 8,91 ve 8,95’le aynı yarışmada uzun atlama dünya rekorunu iki kez kırışlarını televizyondan canlı izleyen şanslı insanlardan biriyim. Aynı şekilde Lewis’in 100 metrede kırdığı dünya rekorunun dopingli Ben Johnson tarafından elinden alınışı veya aynı mesafede Usain Bolt’un 9,58’ini de… 200’de Michael Johnson’ın unutulmaz uçuşu ve Bolt’un o uçuşu unutturuşunu da… Yeni teknolojilerle rekorları her yıl el değiştiren yüzmenin hangi yarışını böyle hatırlayacağız ki Allah aşkına?
Recep Niyaz mı, Muhammed mi?
Recep Niyaz
İkisi de henüz 17’sinde olduğu için et mi balık mı olduklarının henüz netleşmediğini düşünüyorum. Bence önümüzdeki bir-iki yılda gösterecekleri fiziksel/mental gelişim kaderlerini belirleyecek.
Bir de tabii her ikisi de (bizim altyapı milli takımlarımızın nerdeyse tamamında olduğu gibi) Ocak doğumlu! Ne hikmetse birisi 1 Ocak, diğeri 3 Ocak’ta doğmuşlar. Bu nüfus kağıdı kargaşası, bir oyuncuyu 11 ay büyük olduğu ve fizikman üstün olduğu diğerinden fazla avantajlı gösterebiliyor. Muhammed sanki kemik gelişimi itibariyle daha olmuş gibi. Recep Niyaz biraz daha yaşının görüntüsünde. Sanki o yüzden ufak bir avantajı var.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS