RÖPORTAJ
STAR GAZETESİ
AYŞE DÜZKAN l BERRİN HABERVEREN
Son 10 yılda futbolda büyük değişiklikler yaşandı, takımlar dünyada önemli başarılar kazandı, transferlerde daha büyük paralar telaffuz edilmeye başlandı, meşin topla yatıp kalkanların sayısı arttı, taraftar grupları güçlendi, tribünler birer karnavalı andırır oldu, eskiden futbola muhabbetine burun kıvıran kadınlar maçları kaçırmamaya başladı. Bütün bu değişimden spor basını da nasibini aldı; kimi haber başlıkları tribünlerdeki sloganları andırır hale geldi, kimi futbol yazarları amigoları aratmaz oldu. Ama bütün bunlar olurken yeni bir futbol yazarı kuşağı da yetişti. Futbol yazarlarındaki bu değişimi iki kuşaktan ustalara sorduk…
Uğur Meleke
Milliyet gazetesi yazarı
Kız vermiyoruz ki iyi aile çocuğu arayalım
Saldırgan, hakaret içeren belki de kimi zaman taraflı olan spor basınına yeni bir tarz getirdiniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle spor basınıyla ilgili bu biçimde bir genelleme yapmanın doğru olacağını düşünmüyorum. Birkaç (veya 15-20-50 veya 100) spor yazarı saldırgan, hakaretamiz davranıyor ya da taraf tutuyorsa, bu gazetelerin spor servislerinde her gün mesai yapan ve spor basınının gerçek tanımı olan yüzlerce editör, muhabir, kameraman, sayfa operatörü arkadaşımızın da öyle oldukları anlamına gelmez. Spor basınının okuyucu/izleyici gözünde çok iyi bir imajı yok evet, ama bu imaj, haber merkezlerinin, ekonomi ve magazin servislerinin durumundan da çok farklı değil…
“Yeni bir tarz getirme” konusuna gelince, çok naziksiniz, gerçekten sağlam bir iltifat ama gaza gelip “evet, bir tarz getirdik” diyemeyeceğim! Dünya değişiyor, dönüşüyor, her meslek grubu olduğu gibi spor yazarlığı da kabuk değiştiriyor diyebiliriz ancak.. 5-10 yıl sonra biz de sıradanlaşacağız, çünkü bizden çok daha donanımlı yeni bir nesil gelecek. Gerçek bu.
Sizce spor basını Ahmet Çakar’ın söylediği gibi terbiyesiz mi? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Çakar, muhtemelen bir sorunun üzerine kullanmıştır bu kelimeyi… “Spor basını terbiyesiz mi?” dendi ise, o da “Evet, hatta en terbiyesizi de benim” demiştir diye düşünüyorum. Gerçi Ahmet Hoca’yı tanıyorum, Türkçe’ye hakimdir, kelimelerini özenle seçer, ama bu sözcüğü sarf ederken biraz özensiz davranmış gibi… Veya şöyle düşünmüş olabilir (Bunlar benim görüşlerim değil, Ahmet Çakar ne düşünmüştür, onun üstüne akıl yürütüyorum): “Spor basını deyince bu işin yüzlerce emekçisi akla gelmez, Pazar-pazartesi programlarının 5-10 yorumcusu akla gelir. Onlar da evet biraz terbiyesizler zaten… Spor yazarı çok terbiyeli, iyi aile çocuğu, yere tükürmeyen, burnunu karıştırmayan biri olmak zorunda değil zaten. Kız vermiyoruz ki, iyi aile çocuğu arayalım!”
Benim değerlendirmeme gelince… “Biz 5-10 yorumcu biraz terbiyesiziz. İşin doğası, reytingin doğası bu” dese, daha iyi olurdu…
Eski yazarlarla siz yeni dönem yazarları arasında ne gibi farklar var?
“Eski”demeyelim de, “olgunlaşmış, tecrübe kazanmış yazarlar” diyelim… Bizle arasında nasıl farklar var? Daha fazla görüp geçirmişlerdir mesela… Biz Pele’yi iki golünden tanırken, onlar aynı dönemde yaşamışlar, takip etmişler, izlemişlerdir mesela… Bizim ağzımızda “fair-play” tadı kaçmış bir sakız olmuşken, onlar Galatasaraylıları Fenerbahçelileri kol kola maç izlerken müşahade etmişlerdir mesela… Baba Hakkı, Metin Oktay onlar için birer fotoğraftan fazlasıdır mesela…
Spor basınında taraftar olanlar var. Çok açık taraf tutuyorlar, buna göre değerlendirmeler yapıyorlar. Siz onlarla aranızda ne gibi farklar görüyorsunuz? Sizce yazarın takımı belli olmalı mı?
Takım tutmak, “olmalı mı, olmamalı mı?” diye düşünebileceğiniz bir şey değildir ki… O yüzden hiçbir spor yazarını “takım tutuyor” diye suçlayamazsınız, hatta benim gibi birkaç tane “takım tutmuyorum” diyenler acayiptir belki de… Ama aslolan mesleğinize saygıdır. Bir şeyin “ak” olduğunu göre göre, takımızın aleyhine olacak diye ona “kara” demek, takım tutmak değildir, ahlaksızlıktır… Spor basınında böyle insanlar olduğunu düşünmüyorum. Takım yazarları elbette var, ki bence bu da çok acayip bir şey değil… Fenerbahçe uzmanı, Beşiktaş uzmanı, Galatasaray uzmanı olabilir bir yazar… Yeter ki bütün bilgi dağarcığı, sadece uzmanı olduğu takımın 25 oyuncusundan ibaret olmasın…
Kazım Kanat
Sabah gazetesi yazarı
Erman Toroğlu Avrupa’da olsa psikoloğa götürürler
Doğan Koloğlu’nu yıllardır hayranlıkla okurum. Genç kuşaktan Ercan Güven’i beğeniyorum. Müthiş kıskanırım niye ben böyle yazamıyorum diye. Genç arkadaşlara çok beğendiklerim var ama öğrenme konusunda hevessizler, bilimin ipine sarılmıyor, daha çok duygularını yansıtıyorlar. Futbol yazarlığı şu an altın çağını yaşıyor, eskiden futbolcuların tekelindeydi, genç kuşak bu zincirleri kırdı, bunu başlatan benim. Hiç kompleks duymam, ne sanayiciyim, ne Milli Takım’da büyük unvanım var, iletişim fakültesi bitirmiş, hakem, antrenör kurslarına katılmış biri olarak yazar oldum. Bir de tepeden inme yazarlar çıktı. Mesela Ercan Saatçi kayınpederi sayesinde futbol yazıyor. Hürriyet’te on sene çalıştım, alınabilecek her ödülü aldım ve ancak onuncu senede bir kez köşe yazdım. Patronun ya da spor müdürünün arkadaşı olanlar televizyonlarda başköşeye kuruldular. 28 tane meslek dalından gelen var, kebapçı, balıkçı, sanayici, doktor, mimar. Geçen gün Erman Toroğlu siyaset bilimi dersi verdi, adamın mesleği kabzımallık. Avrupa’da olsa psikoloğa götürürler.
Haşmet Babaoğlu
NTV 90 Dakika programı yöneticisi
Spor basınını kadın değiştirir
En beğendiğiniz futbol yazarları kimler?
Rıdvan Dilmen, Şansal Büyüka, Mehmet Demirkol.
Yeni kuşaktan futbol yazarları arasında kimleri beğenerek okuyorsunuz?
Genç kuşak yazarlar çok daha zengin bakış açıları, sakin üslupları ve cesur yorumlarıyla öne çıkıyor. Hakan Yaşar, Uğur Meleke, Mert Aydın, Gökmen Özdemir özellikle vurgulamak istediğim isimler. Banu Yelkovan ile İbrahim Altınsay’ın yazıları beni düşünmeye kışkırtıyor.
Gitgide daha fazla kadın futbolla ilgileniyor ama spor basınının dili çok erkek-egemen.
Bu değişim kadınlar zorlarsa gerçekleşir. Ama kadın futbolseverler de aynı erkek dilin içinde dolaşmaktan pek rahatsız değil. Birçoğu zaten babalarının dizi dibinde maça gitmiş, maç seyretmiş olduğu için belki de… Bırakın erkek egemen dili bozmayı, bir kadın okurun ‘Hayatta gördüğüm en seksi şey M. United’lı Ryan Giggs’in sol ayağıdır’ ifadesinin taşıdığı farklı boyutu bile medyada yakalamak henüz mümkün değil.
Mehmet Demirkol Milliyet gazetesi yazarı
Feyyaz’ın yazılarının tadı hálá damağımda
Futbol basınında yeni bir tarz getiren yazarlar arasında adınız sayılıyor.
Bundan tabii ki memnun olurum. Ben şansımın da yardımıyla hep doğru ekiplerle çalıştım. Doğru müdürlerle, Yiğiter Uluğ, Necil Ülgen ve nihayet Cem Şengül…
Eski kuşakla yeni kuşak arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
İki yıldır yazan bir çocuğu Atilla Gökçe’den üstün göremezsiniz ama iki ayrı yazı ekolünden bahsedebiliriz. Eskiden maçları seyreden azdı ve bu maçı anlatırdı yazarlar. Hálá bunu yapanlar var. Yeni ekol ise daha farklı şeyler görmeye çalışıyor. Yazıda insanların dikkatini çekmemiş bir şeyler yakalamak, herkesin bilmesinin mümkün olmadığı bir bilgi vermek ya da iyi bir analiz yapıp zihin açmak lazım. Bunu yapabilenler de var, 25 yaşında olup okunmaz şeyler yazan arkadaşlar da. Fanatik’te Ebru Köksal, Cem Dizdar, Vatan’da Mert Aydın, tabii ki Rıdvan Dilmen. Mustafa Denizli de bence hocalığını aştı yazarlıkta. Uğur Meleke’nin yaklaşımı farklı ve şık. Ercan Güven bence tüm basının vicdanı durumunda. Ama Feyyaz Uçar’ın yazılarının tadı hál† damağımda.
Asena Özkan Radikal gazetesi yazarı
Sınıfta kalan spor servisinde çalışırdı
Takım yöneticileriyle mesafeli durmayı meslek ilkesi olarak kabullendiğinizde kendinize olan saygınızı yitirmiyorsunuz ancak ‘fanatik’lerden bolca eleştiri alıyorsunuz. Bana göre, eskiyle yeni arasındaki fark şimdilerde şu: Şayet siz, üç gün önce bu işi yapmaya başlayan genç adama ‘köşe’ verirseniz, o yaşamı boyunca ‘köşesinin’ değerini bilemeyecektir. Eskiden bu iş ‘Bizim oğlan iki dersten bekliyor bu yıl. Boş durmasın sizin gazetede uygun bir iş vardır, spor servisinde filan…’ şeklinde başlardı. Her genç adamın spor servislerinde yapacağı bir iş vardır! Verirsiniz eline fotoğraf makinesini dolanır. Baktınız becermiyor, arşivi düzelttiriverirsiniz. Olmadı sayfa sekreteriliği yapmaya başlar. Ancak günün birinde kesinlikle ‘futbol maçı’ yazmaya başlar!
Yiğiter Uluğ
Star gazetesi yazarı
İslam Çupi’nin zarafeti nerede?
Hangi spor yazarlarını okuyorsunuz?
Mehmet Demirkol, İbrahim Altınsay, Tanıl Bora ve Bağış Erten’i beğenerek okuyorum. Hıncal Uluç’u zaman zaman kızarak okuyorum. Galiba şöyle bir ayrım yapıyorum ben; futboldan gelenler ve yazım alanından gelenler. Benim tercih ettiğim bir film ya da kitap eleştirisi de yazabilecekler. Bana futbolun hikáyesini anlatabiliyorlar mı, ona takılıyorum. Kuru skorlardan, dakikalardan oluşanları okumak istemiyorum.
Daha fazla kadın futbol seyrediyor ama futbol basınının dili hiç değişmedi.
Tribünlere gelen kadın sayısı arttıkça küfür hepten ortadan kalkmasa bile insanların kendilerine çekidüzen vereceklerini düşünmüştüm. Ama genç kuşak kadınlarda maçolaşma var. İçlerindeki kadını bir kenara itmekten mutlu oluyorlar. Kadın kimliğini bedelleri ağır geldiği için bundan sıyrılıp öteki tarafa geçip daha özgür daha rahatmış gibi olmak iyi geliyor sanırım.
İzlemediğiniz maçı kimden okursunuz?
Hakan Yaşar’dan, Uğur Meleke’den okuyabilirim. Yazarlar anlamında gençlere bakınca çok karamsar değilim. Ama editörlük bakımından 1970’lerde Haldun Taner, Necati Cumalı’ya spor yazısı yazdıran basın nerede? İslam Çupi zarafeti nerde bunlar nerde?
Ali Sami Alkış
Star gazetesi yazarı
Yazarlar amigo olmaya başladı
Ahmet Çakar’ın ‘Spor basını terbiyesiz’ yorumuna ne diyorsunuz?
Haklılık payı var ama ben bu kadar sert bir üslup kullanmazdım. Çünkü terbiyesizlerin sayısı da az değil. Ama bu olay kendi kendine bitecek zaten. Spor programlarının izlenme paylarında büyük bir düşüş görünüyor, eskiden prime time’daydı bunlar şimdi izlenmeyen saatlere alındı.
Futbol yazarlarının takım tutması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bir dönem gazete müdürleri sanki bir araya gelip bir toplantı yapmış ve bunun sonucunda her yazar bir kulübü yazmaya başladı. Son 20 yıldır her yazara bir kulüp verildi, onlar o kulübün uzmanı olurlar. Ancak bir problem çıktı, onlar uzman olmakla kalmadılar; amigo oldular, sıkıntı da buradan kaynaklandı. İyi niyetle düşünülmüş bir projeydi ama tehlikeli olmaya başladı. Taraftarlar da bunlara destek verince yazarlar sanki kulübün çıkarlarını savunma misyonunu yüklendiler.
http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=34145
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS