
Spor yorumcusu ve Milliyet yazarı Uğur Meleke, Fenerbahçe takımını taşıyan otobüse ateş açılmasını fanatiklikle açıklamanın doğru olmayacağını söylüyor. Meleke, bu tür açıklamaların, konunun vahametini doğru yansıtmayacağını ifade ederek, futbolda cezasızlık kültürü devam ettiği sürece çok daha kötü olaylarla karşılaşabileceğimiz uyarısında bulunuyor.
Röportaj
RADİKAL – Fenerbahçe takımını taşıyan otobüse ateş açılmasıyla 41 kişinin ölümden dönmesi futbolda şiddeti yeniden gündeme taşıdı. Bu noktaya varılmasında kimler hangi kurumlar sorumluluk taşıyor; bu tür olayların yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini, spor yorumcusu Uğur Meleke’ye sorduk. Mesleğe Milliyet gazetesinde 2005’te editör olarak başlayan Meleke; halen aynı gazetede köşe yazıyor. 7 yıldır Lig Radyo’da program yapan Meleke’yi sporseverler çeşitli televizyon kanallarındaki yorumlarıyla da yakından tanıyor.
Fenerbahçe takımını taşıyan otobüse ateş açıldığını duyduğunuzda ilk tepkiniz ne oldu?
Tahmin ediyordum daha kötülerini de bekliyorum. Son beş yılda saha içinde yaşananlar baktığınız zaman; her ne kadar futbolda şiddetin çeyrek yüzyıllık bir tarihçesi varsa da özellikle son beş yılda şiddetin hızı arttı.
Bir hakem saha içinde kafasından yaralandı; başka bir hakem linç edilmekten kaçarak kurtuldu. Bir teknik direktör saha içinde bıçaklandı. Bir taraftar tribünde dövülerek, aşağı atıldı. Zaten felaket geliyorum diyor. Ama bu yaşadığımız da herhangi sıradan bir şiddet hadisesi değil; sporda fanatizmle açıklanabilecek bir hadise değil.
Net bir terör hadisesi. Türk futbolunun Heysel’i diyorum ben buna. Heysel faciası 85 senesinde Liverpool-Juventus maçında yaşanmıştı. Liverpool’lu holiganlar kendi sınırlarını aşıp Juventuslu taraftarın oldugu bölgeye girmişlerdi. 38 kişi hayatını kaybetmişti.
Burada da 41 kişinin canına kastedildi; tek farkı şans eseri kurtulmuş olmaları.
Kimileri daha da öteye giderek, Fenerbahçe üzerinden Türkiye’ye dair hesaplaşmalar yapıldığını da söylüyor.
Mevzuyu Fenerbahçe ile Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonsporla ele almak bence çok eksik. Bir takım yetkililer çıkıp üst üste “İşte bunu Trabzonsporlular yapmamıştır” dedi; ne fark eder ki? Trabzonsporlu ya da Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı.
Mevzunun özünden sapıyorsunuz. Mevzunun özünde büyük bir facia var. “Trabzonlu değildir bunu yapanlar, Trabzonlular bunu yapmaz” dendi. Hangi vilayetliler yapar o zaman veya bunu Trabzonlular yapınca buna sadece Trabzonlular mı üzülmeli? Diyarbakırlı ise saldırıyı gerçekleştiren, Diyarbakırlı mı üzülmeli? Mevzu ondan ibaret değil, mevzu milletçe utanmamız gereken bir noktaya geldik.
Hadise sonrası sadece süperlig maçlarının ertelenmesi birinci lig maçlarının ertelenmemesi zaten memleketi yönetenlerin futbolu yönetenlerin gerçekten de ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlamadıklarının bir göstergesi.
Benim anladığım şu; biz spor yapmayı beceremiyoruz. Biz bu spor işini kıvıramıyoruz.
Heysel faciasına değindim; sonrasında İngiltere’de futbol müsabakalarını meclis durdurdu. Dönemin Başbakanı Margaret Thatcher altı yıl boyunca ülkeyi Avrupa kupalarına göndermedi.
Çünkü o artık İngilizlerin milletçe utandığı bir hadiseydi. 2007’de İtalya’da çıkan olaylarda bir polis memuru hayatını kaybetti; İtalyanlar bütün spor müsabakalarını durdurdu. İtalyanlar ondan sonra statlarını yeniledi; güvenlik donanımlarını yeniledi, yasalarını yeniledi. Bizim de şu anda yapmamız gereken o.
Bu ne ilk bizim başımıza gelmiyor, ne de son defa bizim başımıza gelecek. Ama bu tarz büyük şiddet hadiselerinden sonra Avrupalılar bunun tekrar yaşanmaması için doğru önlemleri aldılar.
Mesela bizde spor da şiddeti önlemeye dair yasanın elden geçmesi lazım; demek ki yetersiz. Bu noktaya birden gelmedik biz.
Geçen sene bir saldırgan saha içine girip Beşiktaşlı Fernandes’e tekme attı. Belki elinde silah olsa, silah çekecekti. Cezası ne oldu; bir yıl spor müsabakalarından men.
Peki yıllardır yazıp çizdiğiniz tartıştığınız konuyu bir kez daha sorayım; madem bir günde gelmedik bugünlere nasıl oldu da bu noktalara gelebildik?
Bizim gibi Doğulu ülkelerde fanatizmin kökeninde biraz da yetersiz birey sayısının fazlalığı ortaya çıkıyor.
Yani çok fazla bilim adamı yetiştiremiyorsun, matematikçi yetiştiremiyorsun, sanatkar yetiştiremiyorsun, adam, flüt çalamıyor, resim yapamıyor. Kendisini bitişiğindekinden ayrıştıracak herhangi bir unsur yok. Ben Fenerbahçeliyim, Galatasaraylıyım çünkü birey olarak bir şey ifade etmiyor, o zaman bir topluluğa kendimi tanımlama ihtiyacı hissediyorum.
Bahsettiğiniz durum çok eskiden beri geçerli olan bir durumsa; son beş yılda şiddetin artmasında başka nedenler de olsa gerek. Eskiden GS’lilerle Fener’liler yan yana maç seyredermiş; şimdi ne oldu da bu imkansız hale geldi. Bu durumun bir yandan günümüz toplumuna hakim olan aşırı hırsla, diğer yandan da kutuplaşma ile de bir ilgisi yok mu?
Kutsallaştırma sözkonusu tabii; partisi kutsal, cemaati kutsal, örgütü kutsal, takımı kutsal, forması kutsal, üç puanı kutsal, üç puan için her yol mubah, galibiyet için herşey kaybedilebilir, ahlak kaybedilebilir, erdem kaybedilebilir, dostluk arkadaşlık, kaybedilebilir, suç işlenebilir, yeter ki galibiyet olsun.
Olaya geri dönersek; toplum olarak nasıl tepki verdik sizce, Federasyon’un da krizi iyi yönetemediği görüşü hakim?
Tam anlamıyla ne tepki vereceğimizi de bilemedik, tam doğru bir tepki verilemedi.
Federasyon bir hafta erteledi spor müsabakalarını ama erteleme kararından dört saat sonra maç oynandı.
Bu maç da oynansın ondan sonra dediler. Yani o zaman niye erteliyorsun? Bana sorarsanız niye ertelediğini de bilmiyor.
Dediler ki, saldırıyı yapanlara tepki olarak erteliyoruz; bu bana çok manasız geldi.
Şöyle demeliydi bence, biz başımızı iki elimizin arasına alıp bir süre düşünmek için erteliyoruz.
Büyük bir terör hadisesi yaşadık, şu an futbol oynanacak bir ülkede, furbol müsabakası yapacak, konuşacak durumda değiliz. Bütün futbolcular, antrenörler hakemler federasyon hep beraber düşünmemiz lazım; bu bir oyun ama 41 kişinin canına mal olabilirdi oynadığımız oyun. Bununla ilgili ne yapabiliriz, ne önlemler alabiliriz, bundan sonra nasıl davranabiliriz, oturup bunu düşüneceğiz, bu yüzden futbol müsabakalarını durdurduk.
Bugün gelinen nokta ve yaşananlarla ilgili sorumluluk sıralamasında lik sıraları kime verirdiniz?
Futbol yöneticileri ve medya. Antrenör olmak için bir takım lisanslar gerek, yani çeşitli sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Futbolcu olmak için çok büyük mücadelelerden geçiyorsunuz; hakem olmak fakülte mezunu olmanız gerekiyor, lisan bilmeniz gerekiyor. Hakemler, antrenörler, oyuncular daha kalifiyedir. Kulübun yöneticisi olmak için koşul ne? Zengin olmak ve fanatik olmak. Kalifiye değiller; benzer bir problem medya için de var maalesef.
Mesela sizin gazeteye bir tane stajyer geliyor, yetenekliyse, siyaset ekonomi bölümüne gidiyor; daha az yetenekliyse spor bölümüne giriyor; malesef spor medyası da çok nitelikli değil.
Gelinen noktayı siyasete bağlayanlar da var.
Siyaset ve futbol ilişkisi diğer ülkelere nazaran bu ülkede daha fazla. Son dönemlerde siyasetin malesef lüzumundan fazla güçlü olduğu bir dönem yaşıyoruz. Siyaset bütün sektörlerde etkin olduğu gibi sporda da etkin.
Sorumluluk sıralamasında medyayı başlara koydunuz ama; medyanın da sağlıklı bir ortamda tartışamamasında kulüp yöneticilerinin ve taraftarın neden olduğu bir psikolojik baskı ortamı yok mu? Basına da neredeyse mafya tarzı psikolojik şiddet uygulanmıyor mu?
Böyle bir durum var mı var. Yıllar önce bir örnekle göstermiştim; 30 yıldır Arsenal’in başkanı olan adamı tanımıyoruz ama oyuncuları ezberden sayabiliriz. O adam kulübe haftada bir ya uğrarmış ya uğramazmış.
Türkiye’deki kulüp yöneticisinin ağırlığı ile diğer ülkelerdeki kulüp yöneticisinin ağırlığı aynı şey değil. Dolayısıyla güçlü oldukları için mafya tarzı tavırları otomatikman oluşuyor maalesef.
Daha da kötüsünü bekliyorum demenizi dedirten nedir?
Hem nasıl tepki vereceğimizi bilemedik, hem yeni bir önlem paketinden söz edildiğini duymadım. Biraraya gelelim; yasayı yenileyelim; böyle bir argüman yok.
Suçun suçlunun yanına kalmasını bırakın, suçun maalesef yüceltilmesi gibi garip bir dönemden geçiyoruz.
Bir yıl önce milli takım kampında, genç bir çocuk başka genç bir çocuğa silah çekmiş, yani bırakın onu cezalandırmayı, silah çekilen cezalandırıldı. Silahı çeken milli takıma davet edildi ama.
Sizin çözüm önerilerinizin başında cezasızlık kültürüne son verilmesi geliyor.
Diğerleri ne yapmış onlara bakmakta bir sakınca yok. Ne yapmışlar; bir defa hükümetler bunu ciddiye almış. Müsabakaları durdurmuşlar. Yani daha ciddiye almak lazım. Tüm futbol müsabakalarını durdurmak lazımdı. Gerekirse ligi bu sene tamamlamamak lazımdı. Bu şu anlama gelirdi: şampiyonluk her şey değil. Bu sene şampiyon çıkmaması dünyanın sonu değil. Statların fiziki koşulları düzeltilir belki, kamera donanımları kusursuzlaştırılırdı; suçlu ile suçsuzu ayırt etmek için. Elektronik bilet uygulaması kusursuzlaştırılırdı.
Passolig uygulamasını desteklediniz.
11 yıl elektronik bilet lehine yazdım; bu bizim Batı Avrupa’da da gördüğümüz bir uygulama zaten. Maçta bir koltukta oturan ile diğer koltukta oturanın ayrıştığı bir uygulama. Passolig uygulamasının aktif bank üzerinden yürümesi yanlış. Aktifbankın şubesi bile yok. Bu ihaleyi yaparken en az on tane şubesi olan banka diye bir şart koysan en azından şubesi olan bir banka olurdu.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/futbolda_cezasizlik_kulturu_bitmezse_daha_kotusunu_bekliyorum-1334413
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS