Ünal Aysal, Cüneyt Çakır’ı hedef göstermişti; Fikret Orman da aynı yöntemle Bülent Yıldırım’ı kamuoyunun önüne attı. Aziz Yıldırım, hakem odası basmayı bir gurur vesikasına dönüştürdü. Tabii başkanı böyle olunca kaptanı da küfür etmeyi marifet addetti. Bu karanlığın, bu izbeliğin içinde ufak bir ışık, hala top oynamaya çalışan birkaç gerçek emekçi ve onlardan sızan ufak futbol kırıntıları var bu hafta da…
Olimpiyat Stadı’nda eğlenceli bir derbi oynandı aslında. Yöneticilerin bitmek bilmeyen provakasyonuna rağmen hâlâ sporcuların büyük çoğunluğu işlerini yapma uğraşındalar. Ülke futbolunu virüs gibi sarmış, Süper Lig’in yakasından bir türlü düşmeyen birkaç sporcu hâlâ aynı zehirlerini akıtmayı sürdürseler de, kalan gençlerin bu zehirden etkilenmemesi, namusluca işlerini yapmayı sürdürmesi, gelecek için ufak bir umut…
Bu güzel gençlerden bir tanesi Alper, geçen haftadan sonra bu hafta da yıldızıydı sahanın… Soldan Caner’le birlikte çok etkili oynadılar, Beşiktaş’ın sağını felç edip tabelayı da onlar belirlediler. Beşiktaş’ta faturanın sadece Necip’e kesilmemesi gerektiğinin bence en önemli ispatı, Kerim’in mevkidaşı Kuyt’ın yaptıkları: Fenerbahçe’nin sağ açığı Kuyt, ikinci devrenin ortalarında Ersan çıkarken yaptığı baskıyla topu kazandı, Emenike Tolga’yla karşı karşıya kaldı ama kaleciyi geçemedi… 10 dakika sonra Kuyt bu kez Motta’yı sıkıştırıp kazandı, bu kez Emenike’nin servisini Sow geri çevirmedi. Maçın özeti de bence burada zaten: “Günün futbolunda savunmada hücumcun kadar güçlüsün. Hücumda da savunmacın kadar”… 21 yaşındaki Kerim Beşiktaş’ın sağ savunmasında hiç yokken, 34 yaşındaki Kuyt varsa, savunmada kazanan Fenerbahçe oluyor. Bu oyuncuları hiç tanımayan birisini getirip tribüne oturtsan ve bu ikisinden hangisi genç, hangisi yaşlı desen, performanslara, eforlarına bakarak seçimi herhalde sarı saçlı olan olur…
****
Beşiktaş, Partizan önünde alternatiflere şans vermeli
Beşiktaş derbiyi kaybetti ama Partizan önünde moral bulmamaları için hiçbir neden yok. Slaven Biliç’in hem derbi sonrası travmasının tesirini azaltmak, hem de alternatif plan ve oyunlara şans vermek için Partizan maçını bir fırsat olarak görmesi lazım. Bence savunmada Ersan-Franco, sağ bekte Sivok pekala denenebilir. Bireysel gösteriye aç Uğur Boral, İsmail Köybaşı, Cenk Tosun, sakatlıktan dönen Mustafa Pektemek için tam hedef maçları bunlar.
Tottenham’ı gördük, Avrupa’da alternatif oyunculara şans vererek esas kadrosuna iki adam kazandılar. Eğer Pochettino, Avrupa’da Mason ve Kane’e şans vermese, bugün lig kadrosuna da bu iki harika adamı katamamış olacaktı.
****
Abdürrahim Albayrak, ilk maçını kazandı
Galatasaray’ın yeni teknik direktörü Albayrak, ilk sınavından galibiyetle çıktı; bu hafta zaferinin keyfini sürecek doğal olarak… Takıma bir neşter vurulması şarttı, elektroşok gerekliliği aşikardı. Üç gün boyunca tesislerde kamp yaptılar, Sneijder’ın kaptanlık umudunu kapattılar, Sabri’yi affettiler ve Kasımpaşa önüne sadece üç yabancılı bir kadroyla çıktılar. Bu şok tedavi, en azından şimdilik sonuç vermiş gözüküyor. Ama orta-uzun vadede nasıl ürün alınacağını kestirmek güç…
Galatasaray’ın bir yetenek havuzu problemi var ve takımda gol şansı olan, skoru değiştirebilecek oyuncu sayısı az. Kazanılan 4 galibiyeti incelersek; Sivas maçında bir korner-bir penaltı; Kayseri’de bir korner-bir frikik; Fenerbahçe’ye iki Sneijder füzesi; Kasımpaşa’ya karşı da bir ofsayt golü ve bir korner sayısı var. Galatasaray uzun zamandır set oyunuyla gol bulmakta güçlük çekiyor ve bu şekilde gol şansı olan bir numaralı adam Sneijder’a da “Kendini özel hissetme, sen bu takımın sıradan bir parçasısın” mesajı verdiler. Sneijder küserse orta vadede Galatasaray’ın işinin hiç kolay olmadığını düşünüyorum ben.
***
Dortmund’a önde basmak gerek
Dortmund’u hemen her hafta izliyoruz, bir problemi de zaten sürekli gündeme getiriyoruz. Geriden çıkarken fena halde sarsaklar bu sene… Hummels bu takımı geriden iyi çıkaran parça idi ve onun sakatlığı/formsuzluğu planları fena halde bozdu. Bayern önünde de Hummels’in yerine giren Subotiç’in çıkarken kaptırdığı bir golle mağlubiyet geldi zaten…
Dortmund’un kalitesi malum. İlk maçta da zaten bu kadro kaliteleriyle Galatasaray’ı ne kadar zor duruma düşürebileceklerini ispat ettiler. Bu tarz büyük rakiplere karşı korkmak yerine cesur olmak, beklemek yerine aramak lazım. Galatasaray’ın Dortmund’u zor duruma düşürmesinin tek yolu, şaşırtmak gibi gözüküyor. Önde basarak şaşırtmak. Kehl’i, Bender’i, Subotiç’i hataya zorlamak. Aksi ihtimal, bence ilk maçın bir tekrarını izlettirir bize…
****
Lokeren, yabancıların maçı
Akhisar maçına çıkarken Vahid Hoca ne düşündü, neden Karabük maçına göre 7 oyuncu değişikliği birden yaptı, anlamak gerçekten güç. Tamam, kadro dışı kalan Mustafa Yumlu’nun yerine Akbaş, Zeki’nin yerine Musa’nın girmesi doğal. Ama neden son dönemin yıldızları Özer ve Constant oynamadı, neden Halilhodzic bir iskelet oluşturmaktan kaçıyor, bunu çözmek gerçekten kolay olmuyor. Benim aklıma gelen tek sebep, maalesef Vahid Hoca’nın gitme isteği. Katar, Hindistan, Arabistan gibi bir ligden pahalı bir teklif aldı ve galiba kovulmayı bekliyor Halilhodzic…
Halilhodzic’in olağanüstü bir sürprizi olmazsa; Trabzon’un bence moral bulacağı bir fikstür, Lokeren maçı… İki takım arasında ciddi bir kalite farkı var, üstelik Vahid Hoca’nın kadro seçiminde özgür olacağı bir gün. Akhisar önünde kullanmadığı Constant’ın göbekte, Yatabare’nin sağ açıkta başlayacağı bence kesin gibi. Kadro kalitesinin artması zaten Trabzon’un da bu fikstürü bir nefes alma fırsatı haline dönüştürmesini sağlayacaktır.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS