
Lafı hiç eğip bükmeye gerek yok: Fenerbahçe kafilesine yapılan fanatizmle-sporla filan açıklanamaz, net bir terörist saldırı bu. Türk futbolunun “Heysel”i yaşandı Cumartesi gecesi… 1985’te Heysel faciasında 38 masum hayatını kaybetmişti, tek fark burada canına kastedilen 41 kişinin şans eseri kurtulmuş olması.
Üstelik bence ortada net bir samimiyetsizlik var: Eğer yüzüne kurşun isabet eden kişi şoför Ufuk Kıran değil, Fenerbahçeli futbolcu Mehmet Topal olsa, Moussa Sow olsa böyle mi davranacaktı yetkililer? Aceleyle hareket etmeyelim, hiçbir şey olmamış gibi maç oynatmayı sürdürelim, saldırının organize mi yoksa bireysel mi olduğuna bakıp karar verelim mi diyeceklerdi? Kurşuna maruz kalan masumun sağ önde değil sol önde oturan kişi olmasının bir tavır değişikliğine yol açması, insani bir davranış mı sizce?
Maalesef ülke sporunda yaşanan her olayda olduğu gibi bunda da geçiştirme politikası izliyoruz hep birlikte. Birtakım siyasetçiler çıkıyor, “Bu saldırıyı Trabzonlular yapmaz” diyor. Kim yapar peki? Hangi vilayetliler yapar onu söyleyin, onu da bilelim öyleyse! Terörün milliyeti-dini, şehri-ırkı olur mu Allah aşkına? Bu saldırıyı Ankaralı bir terörist yapsa sadece Ankaralılar, Diyarbakırlı bir terörist yapsa sadece Diyarbakırlılar, Trabzonlu bir terörist yapsa sadece Trabzonlular mı utanacak şimdi? Yoksa hep birlikte utanacağımız bir milli felaket mi bu? Böyle sığ bir yaklaşım olur mu bir terör saldırısına? Net bir ayrımcılık değil mi bu?
Pompalı tüfekle, profesyonel bir organizasyonla, 41 kişinin canına kastediliyor, öbür gün hiçbir şey olmamışçasına futbol oynanmaya devam ediliyor. Pazartesi oluyor, liglerin bir hafta tehiri kararı alınıyor, ama sadece Süper Lig’de! Diğer liglerde futbol oynanmaya devam ediliyor. Bu tehiri neden yaptık ki biz sahi? Bu hadise Altınordu-Osmanlıspor maçı sonrası olsa sadece 1.Lig müsabakaları mı duracaktı öyleyse? Süper Lig’de hiçbir şey olmamışçasına gülüp eğlenmeye devam mı edecektik? Oysa tablo açık ve net: Bizim bu spor işini kıvıramadığımız ortada… Son 5 yılda statlarda ölümler oldu, ciddi yaralanmalar oldu, hakemlerin başı yarıldı, antrenörler sahada bıçaklandı, ufak çocuklar kafalarına viski bardakları isabet edip hastanelik oldu, milli futbolcular yumruk yumruğa birbirine girdi. Şimdi de 41 masumun canına kastedildi. Şu futbolu bir durduralım artık, başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim, ciddi ve sahici önlemler alalım demek için daha fazla ne yaşanmalı sahi? Neyi bekliyoruz, bir futbolcunun saha içinde kalaşnikofla taranmasını mı?
Meseleyi bütünüyle o kadar kötü yönettik ki, hangi detayından tutsak elimizde kalıyor şu anda: Pazartesi öğleden sonra futbolun bütün paydaşları toplanıyor deniyor, Spor Bakanı geliyor, TFF Başkanı geliyor, Kulüpler Birliği Başkanı geliyor; toplantıda saldırıya uğrayan Fenerbahçe Kulübü en üst düzeyde temsil edilmesi gerekirken, katılmıyorlar bile! Üstelik aynı saatlerde başka bir basın toplantısı düzenleyen bir F.Bahçe yöneticisi, ayrımcılığa uğradık derken ayrımcılığın dik âlâsını yapıyor! 19’uncu yüzyıldan kalmış bir evrensel yarayı kaşıyor basın toplantısında. Üstelik Fenerbahçe’de Webo’lar Sow’lar aslanlar gibi futbol oynarken… Diğer tarafta TFF Başkanı, bütün Süper Lig başkanlarıyla birlikte, saldırıya tepki maksadıyla aldık diyor tehir kararını. Güneydoğu’daki terör saldırılarının üzerine asker selamı verilen günleri hatırlattı bana bu nedense. Sadece bir haftalık bir gösteri yani yine planımız. Daha fazlası değil…
1985’te Heysel’de, 31’i İtalyan 38 kişi hayatını kaybetti.
İngilizler utandı. Cezalarının iki yılını doldurduktan sonra Avrupa kupalarına davet edilmelerine rağmen tam 6 sene gitmediler turnuvalara. Başbakan Thatcher’ın kararıyla üstelik.
2007’de Sicilya’da Catania-Palermo olaylarında bir polis memuru hayatını kaybetti.
İtalyanlar utandı. Senato olağanüstü toplandı, yerel ve ulusal bütün futbol müsabakalarını süresiz durdurdu.
2015’te Türkiye’de 41 kişilik sporcu kafilesi katledilmek istendi. Masum bir vatandaş ölümden döndü.
Bu bile bizi utandırmaya yetmedi maalesef.
“Bir insan sağlığını kaybedebilir. İşini kaybedebilir. Ailesini kaybedebilir. Hatta onurunu, şerefini dahi kaybedebilir. Lâkin bence bir insanın esas kaybettiği an, utanma duygusunu yitirdiği andır. Başına her ne geliyorsa, her ne suç işliyorsa, her ne akıl almaz belaya bulaşıyorsa bulaşsın; o insan hâlâ utanabiliyorsa, onda hâlâ umut vardır” diye sayıklamıştım seneler önce.
Hâlâ aynı noktadayız ne yazık ki…
Milletçe, utanmayı tekrar öğrenmemiz dileğiyle.
Yeniden, bir “ulusal ar damarı”na kavuşmak umuduyla.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS