
Preud’homme satranç meraklısı. Maçtan maça, hatta maç içinde defalarca formasyon ve taktik değiştiriyor. Dün de öyle yaptı ve kazandı. Biliç’se hazırlığını maç önü yapan, müsabakayı genelde bizimle beraber izleyen, hamleleri ezberlenmiş bir teknik adam. İkinci maçta Preud’homme ve Biliç birbirlerini çok daha iyi tanırken, gidişat nasıl olacak acaba? Ya da başka bir deyişle, Biliç ikinci maçta rakibini alt etmek için ne yapmalı?
Türk spor medyasının en önemli sorunlarından biri de “ölçümleme problemi”dir. Hangi sezonda olursak olalım, hangi kulüple eşleşirsek eşleşelim, o günün aktüel koşullarını göz önüne hiç koymadan birtakım ezberlerle hareket ederiz: İngiliz rakiple eşleştiysek şanssızlık, Belçikalı ile eşleştiysek lokum gibidir o kura! Oysa düşünsenize: Liverpool’un son iki eşleşmesindeki Beşiktaş, aynı Beşiktaş mıydı? Liverpool, sırf bir Türk ekibiyle eşleştiği için o kurayı “lokum”gibi gördü ise, ikincide çok yanılmadı mı? Ya da 2000’de Galatasaray’la eşleşmekle, 2015’te eşleşmek aynı şey mi?
O yüzden Beşiktaş-Brugge eşleşmesinde bir Türk veya bir Belçikalı değil, örneğin dışarıdan bakan bir İtalyan ne görürdü onu okumaya çalışalım biraz…
1)Brugge, beklenmedik bir şekilde 4-2-3-1 başladı
Brugge, ligde son 1 ayda dört maça 3’lü savunma ile başladı; üçünü dörtlü ile bitirdi. Preud’homme normalde iç saha maçlarında De Fauw’u savunma üçlüsünün içinde kullanır, kenarlarda daha hücumcu tercihler yapardı. Dün gece Beşiktaş karşısına çıkan 11’se bir meydan okuma değil, bir önlem 11’i idi. Savunma dörtlenmiş, De Fauw da defansın hemen önüne bir emniyet supabı olarak yerleştirilmişti. UEFA’nın verdiği dizilişin aksine, De Sutter tek santrfor başladı. Sıkça sol bek oynayan Mbombo da sol açıkta Serdar-Gökhan’a bir önlem niteliğindeydi. İlk yarıda aslında işler istedikleri gibi gitti, Beşiktaş’a pek pozisyon vermediler.
2) De Sutter-Ersan eşleşmesi maçın ilk öyküsü oldu
Hakem Thomson’ın zor bir stili var. Oyuncularla pek yakın ilişkiler kurmuyor, hatta belki abartılı bulabilirsiniz ama futbolcuları pek sevmediğini bile söyleyebilirim ben.
Dün de hakem Craig Thomson’la Brugge’ün santrforu De Sutter’in yıldızı pek barışmadı. 13’üncü dakikada De Sutter’in sayılmayan golünde Thomson tercihini Ersan’dan yana kullandı. 14’te karşı kalede Ersan, De Sutter’den iyi sıçrayıp Beşiktaş’ın ilk tehlikesini yarattı. 15’te De Sutter sinirlenip Ersan’ı düşürdü, sarı kart gördü. 16’da ikinci faulünü yaptı ve bir uyarı daha aldı De Sutter. Brugge’ün en büyük kozu, ilk yarıyı tedirgin bitirdi.
Ama 62’de Ersan’dan hızlı hareket ederek uzattığı ayak golü getirince, görevini yapmış oldu uzun boylu santrfor…
3) Mbombo’nun çıkış şaşkınlığı golü getirdi
Preud’homme ikinci yarıya başlarken savunmacı sol açık Mbombo’yu çıkardı, sakatlıktan yeni kurtulan Gedoz’u oyuna sürdü. Belçikalı teknik adam, Serdar’ın bir tehdit oluşturmadığını görmüş, Gedoz-Serdar eşleşmesinden avantaj sağlayabileceğini hissetmişti. Bu hamlenin ilk kazananı Beşiktaş oldu: Mbombo’nun çıkışıyla şaşıran sol savunma Gökhan’ı durduramadı, Beşiktaş’ın uluslararası yıldızı çok kritik, harika bir gol attı. Ama dakikalar geçtikçe Gedoz hamlesi Brugge hanesine yazmaya başladı. Birinci golde asiste dönüşen şutu Gedoz attı. Penaltıyı da Gedoz’un Serdar’a çalımı üretti. Belli ki ikinci maçta Gedoz, Serdar’a karşı çok daha yüksek özgüvenli olacak. Acaba Biliç, İstanbul’da sağ bekte Opare, sol bekte Motta seçeneğini düşünür mü?
4) Öldürücü hamle: Oulare’nin girişi
Preud’homme ikinci yarının ilk 5 dakikasından sonra Beşiktaş’ın tamamıyla yaslandığını görünce, 62’de esas cesur hamlesini yaptı: Ön libero De Fauw’u çıkardı, ikinci santrfor Oulare’yi oyuna sürdü. 1,92’lik De Sutter ve 1,96’lık Oulare, bu yıl zaten hemen her rakibe eşleşme sorunu çıkarmış bir ikili. Beşiktaş’a da çıkardılar. Onlar savunmayı karıştırdıkça, kenarlarda iki yetenekli Gedoz ve Refaelov ön plana çıktılar. İkisinin yetenekli ayakları skoru 2-1’e getirdi, 3-1’e getirmeleri de işten değildi, itiraf edelim…
5) Peki ikinci maçta ne yapmalı?
Öncelikle kenarlarda çabuk Gedoz ve Refaelov’a karşı beklerde Motta ve Opare düşünülmeli. İlk hamle bu olabilir. Bir de eğer Preud’homme bir kez daha Oulare’yi oyuna sokarsa, onun karşısına Atınç’ı koymak gerekiyor gibi. Hiç olmazsa Franco’yu… Fiziksel dengeyi sağlamak için…
Ama ikinci maçta esas hamle, savunmada değil hücumda: İstanbul’a 0-0 için gelecek Brugge, bence hemen hiçbir maçı 0-0 bitirebilecek savunma becerisine sahip değil. Defansları son derece dağınık ve tecrübesiz. Ve bu dağınıklıklarını ancak onların üstlerine giderek ortaya çıkarabilirsiniz.
Zaten bu takım şu anda çok eksik: Savunmanın lideri Engels sakat. Orta sahada Izquierdo yok, Vazquez yok. Kalecileri dahil dün sahaya çıkan geri beşlilerinin yaş ortalaması 22 buçuktu… Dün sahaya çıkan beşliden Duarte 25, diğerleri 22 yaşındalardı. Eğer Beşiktaş golü bulduktan sonra rakip savunmayı biraz daha zorlasa, mağlubiyet stresi ile bir açık daha verebilirlerdi halbuki.
Beşiktaş İstanbul’da şunu unutmamalı: Brugge’ün esas hedefi Avrupa değil, lig… Zaten 10 yıldır Avrupa’da son 16’ya kalamıyorlardı, bu yıl genç bir takımla bu seviyeye geldikleri için kendilerini başarılı addediyorlar. Ligde şu anda liderler ve tam 10 yıldır şampiyon olamadıkları için şampiyonluğu daha fazla istiyorlar. Üstelik Brugge’ün şampiyonluk yarışı konusunda tarihi bir sakarlığı da söz konusu: 33 kez zirve yarışı yapıp, sadece 13 şampiyonluk, 20 ikincilik almış bir kulüpten söz ediyoruz. Ve dahası, İstanbul’daki rövanştan üç gün sonra Belçika Kupası finalinde ezeli rakipleri Anderlecht ile oynayacaklar. Ve kupayı da 8 yıldır kazanamıyorlar!
115 milyon euroluk Beşiktaş, 53 milyonluk Brugge’dan çok daha kaliteli bir takım. Yeter ki bu çocuklar, ikinci maçı 1-0 değil, 3-0 bile kazanabileceklerine inansınlar. Liverpool’u saf dışı eden bu takım, Brugge’ü de saf dışı edebilecek özelliklere kesinlikle sahip.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS