
Beşiktaş’ın Dzsudzsak yerine Quaresma tercihi, herhalde yıllarca tartışacağı bir detay olacak. Ama Güneş, Picassovari dokunuşlarıyla bu tercihi unutturacak gibi. Türkiye’de haftanın iki tartışmalı genci Ozan Tufan ve Sinan Gümüş… Adadaysa manşetlerde 96 doğumlu Nijeryalı Kelechi Iheanacho var.
Süper Lig’de hakemler açısından kötü bir hafta sonuydu yine: Bursasporlu Jorquera’nın sağ ayağının soluna yaptığı penaltıyı çizgi hakeminin kaçırmaması(!), haftanın can sıkıcı detaylarından. Ayrıca Başakşehirli Sedat’ın 52’de kucaklamak suretiyle bir taç atışını engellemesine rağmen sarı kart görmemesiyle Mersinli Muammer’in 90 dakikalık maçtan neredeyse 10 dakika çalması, ağızdaki acı tadı artırdı. Türkiye’de hakemlerin en önemli eksiklerinden biri oynatmak istemeyeni çabuk ayırt edememesi sanırım. Bu da kural kitabıyla değil, futbol bilgisiyle ilgili bir mesele.
1)Balasz Dzsudzak
Bursa’nın kazandığı haksız penaltıyı unutturan adamıysa Macar sprinter Balasz Dzsudzsak’tı… Belli ki Debrecenili genç, uyum sorunu diye bir şey duymamış, Bursa’ya anında adapte olup gollerine-asistlerine başladı. Oyunun vitesini elinden neredeyse hiç bırakmıyor, her an sahanın yöneteni olmak istiyor. Şu ana kadar oluyor da. Beşiktaş’ın transfer döneminde gündemine gelen Dzsudzsak’ı Bursa’nın alması, yeşil-beyazlıların transfer başarısı kesinlikle. Bu hafta sahada tam 10 yeniye (Erdem, Dany, Hosogai, Faty, Dzsudzsak, Sercan, Jorquera, De Sutter, Necid ve Stoch’a) şans veren Bursa’nın şüphesiz ki ilacı zaman.
2) Şenol Güneş
Beşiktaş’sa kısa zamanı iyi kullananlardan. Başakşehir’i Gomez’in isabetli 3 şut sığdırdığı ilk yarım saatte çoktan sürklase etmişlerdi. Şenol Güneş’e Başakşehir gibi iyi bir savunma takımını yenmek için yarım saat yetti ama bu yarım saatin arkasında sanırım 40 yıllık tecrübe var.
Picasso’yla ilgili anlatılan çok meşhur bir öykü vardır, bilirsiniz: Paris’te bir kafeye giden İspanyol ressamdan bir garson, portresini çizmesini rica eder. Kalem kağıdı eline alan Picasso, çok hızlı bir biçimde portreyi çizip, garsondan 80 frank ister. Garson şaşırır ve sadece 2 dakikalık emek için 80 frank istemesini eleştirir Picasso’nun. Picasso’nun yanıtıysa manidardır: 2 dakika değil, 40 yıl artı 2 dakika…
Güneş’in takımının da kısa sürede yol kat etmesini böyle okuyabiliriz sanırım. 4 maçta ilk 11’de sadece 13 oyuncu kullandılar. Kaleci, geri dörtlü, iki merkez orta saha ve iki kenar oyuncusu 4 haftadır değişmiyor. Sadece ilk iki hafta hazır olmayan Sosa-Gomez’in girişiyle buldukları ideal 11’i sonraki 2 hafta bozmadılar. Yani Beşiktaş, 4 büyükler içinde 11’ini erken bulmuş tek takım gibi. Bu görüntüyü de sanırım 40 yıl + 4 hafta ile açıklayabiliriz rahatlıkla.
3)Sinan Gümüş
Galatasaray’sa Beşiktaş’ın aksine henüz sezonu yeni açıyor görüntüsü içinde. Şüphesiz ki bunda travmatik transfer döneminin de çok etkisi var. Sol bekte Telles’li dönem sona erdi. Semih aylar sonra 11’de. 4 yıldır takımın kalbi olan Melo da artık yok. Bir tür sezon açılışı gibiydi Mersin maçı. Diğer sezon açılışlarından tek farkı, dördüncü haftada oynanmasıydı.
Galatasaray’ın şansı bu sezon açılışını aynen kendileri gibi sezonu açamamış bir takımla oynamalarıydı, ama o faktör de galibiyete yetmedi. Hamzaoğlu işler kötü gittiği halde bir türlü gereken değişiklikleri yapamadı, gol dışında sahada yok olan Podolski’nin yerine Sinan’ı 60’ta oyuna sokamadı. Son 8-9 dakika sahada kalan Sinan, iki etkinlikle rakip savunmanın balansını bozdu ama ona da zaman yetmedi. Bu Sinan, bu formuyla 90 dakika alamıyorsa bile, 30 dakika muhakkak alması lazım.
4)Badou N’Diaye
Hamzaoğlu’nun Galatasaray’da yapamadığını, Mustafa Reşit Akçay, Osmanlı’da yaptı. Ligin yenilerinden Badou’ya hemen hak ettiği formayı verdi. Badou, Galatasaray maçındaki akıllı oyunuyla zaten dikkatleri üstüne çekmişti, Sivas ve Konya’ya attığı birer golle klasını tabelaya da yansıttı. Yaptırdığı penaltı puana yetmediyse de, Norveç’ten sonra Türkiye’nin de dikkatini çekmeye yetti.
Osmanlıspor’un Senegalli 10 numarası Badou N’Diaye, daha 24 yaşında ve böyle devam ederse yaz döneminde transferin en gözde ismi olur. Çünkü onda Türkiye’de çok az orta saha oyuncusunda bir arada olan iki şey, bir arada var: Kalite ve atletizm. İki yönlü oyuncunun tanımı gibi Badou.
5)Ozan Tufan
Ozan da genç, Ozan da iki yönlü, Ozan da kaliteli. Ancak o Badou kadar şanslı değildi, bu sezon ilk kez ilk 11 şansını Kasımpaşa önünde buldu. Aslında şanssızlığı şimdiye kadar ilk 11 şansı bulamaması kadar, ilk şansı Kasımpaşa önünde bulmasında da gizli: Rıza Hoca’nın takımı öyle bütüncül bir savunma yapıyor, öyle iyi kapanıyor ki, rakipten herhangi bir oyuncuyu iyi göstermesi çok zor. Ozan zaten hayecanlıydı, zaten tedirgindi. Bir de ligin en sert 7’li savunma bloğunun arasında çırpınınca sporseverlerin üstünde büyük bir etki bırakamadı.
Ama Pereira onda ısrar ederse, kesinlikle daha fazlasını gösterecektir sporseverlere.
6) Kelechi Iheanacho
Türkiye’de Badou, Sinan, Ozan gibi gençleri konuştuğumuz bu hafta, Avrupa’nın gündemindeki gençse City’nin 96’lı santrforu Kelechi Iheanacho idi. Onu Temmuz’da Uluslararası Şampiyonlar Kupası’nda fark etmiştim. Özgüveni, çabukluğu, golü koklaması yaşının çok çok üzerinde. Pellegrini de onun farkındaydı ki bu kadar alternatif arasında onu 18’e hep koydu, Crystal Palace önünde de sıkışan oyunu açma görevini 18’lik gence vermekte tereddüt etmedi. Nijeryalı santrfor, 10 dakikada bir gol attı, tartışılabilecek bir pozisyonda da penaltısı verilmedi. Belki çok iddialı olacak ama benim tahminim şu: Bu çocuk, önümüzdeki 2-3 yıl içinde Manchester’da 60 milyonluk Raheem Sterling’den daha fazla iz bırakacak.
7) Douglas Costa
İngiltere’de liderin 3 puanını Iheanacho alırken, Almanya’da Bayern’in 3 puan için Costa’nın penaltısına ihtiyacı vardı. Costa bu sezon ilk kez bu kadar kötü oynadı. Bu kadar kötü oynadığı bir maçı haksız bir de penaltıyla kazandırınca Almanya’nın bir numaralı gündemi oldu tabii.
Aslında Costa’nın Almanya’da manşetleri süslemesi 2 hafta önce Leverkusen karşısında attığı gökkuşağı çalımıyla başlamıştı. Hani şu topu iki ayağınızın arasına sıkıştırıp, rakibinizin başının üstünden geçirme hareketi… Söz konusu hareket, Alman futbol kamuoyunu ikiye böldü. Robben çalımı eleştirirken, Guardiola savundu. O hareketin dumanı henüz dağılmamışken Costa’nın Augsburg önünde hakemin de haksız olduğunu kabul ettiği bir penaltı kazanması talihsiz oldu doğrusu…
İtiraf etmek gerekirse, ben Douglas Costa’cılardanım… Bu hafta kazandırdığı penaltı yüzde yüz haksızdı, kabul ediyorum tabii. Ama geçen hafta Leverkusen maçında attığı çalım, yerinde ve gerekliydi. Neymar gibi olur olmadık yerde yapılan lüzumsuz bir jest değildi, dar alanda sergilenmiş bir yetenekti bence. Robben’in eleştirisini çok gereksiz ve kıskançça buldum ben.
Ayrıca bu yıl Bayern Münih, Devler Ligi şampiyonu olursa bunu Robben’e değil Douglas Costa’ya borçlu olurlar bence. Hatta ben önümüzdeki sezonun sonunda Bayern’in işleri iyi gitmişse, Altın Top seremonisinde Messi ve Ronaldo’nun yanındaki adamın da Costa olacağına inanıyorum şimdiden…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS