• ANA SAYFA
  • HÜRRİYET
  • PROGRAM
  • RADYO
  • VİDEO
Uğur Meleke resmi sayfası
  • ANA SAYFA
  • HÜRRİYET
  • PROGRAM
    • beIN Manşet, 8 Haziran 2023
    • beIN Manşet, 31 Mayıs 2023
    • beIN Manşet, 22 Mayıs 2023
    • beIN Manşet, 16 Mayıs 2023
    • beIN Manşet, 25 Nisan 2023
  • RADYO
    • Radyospor, 22 Mayıs 2018
    • Radyospor, 16 Mayıs 2018
    • Radyospor, 15 Mayıs 2018
    • Radyospor, 14 Mayıs 2018
    • Radyospor, 9 Mayıs 2018
  • VİDEO
    • beIN Sports, 22 Ocak 2021
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 23 Ağustos 2020
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 19 Ağustos 2020
    • Şampiyonlar Ligi Özel, Nesine, 12 Ağustos 2020
    • Avrupa Ligi Özel, Nesine, 10 Ağustos 2020
  • Facebook

  • Twitter

  • Pinterest

  • Instagram

  • YouTube

  • RSS

Al Jazeera

13 dakika

13 dakika
Uğur Meleke
20 Nisan 2015

Dün akşam Trabzon’da üç ayrı maç oynandığı konusunda hemen herkes hemfikir sanırım. İlk 40 dakika Trabzonspor mükemmel bir futbol oynadı, 2-3 yapabileceği maçı Özer’in golüyle 1-0’a getirdi. Sonra 30 dakika ikinci maç oynandı: Galatasaray’ın tek kaleye çevirdiği ve sayısız gol fırsatı kaçırdığı bu bölümde de sarı-kırmızılılar 1 golde kaldı, tabela dengelendi. Yanal bu 30 dakikayı TV başındakilerle beraber seyredip golü yedikten sonra doğru değişikliklerle oyunu dengeledi, skoru da lehine çevirdi son 20’de…

Birinci aşama: Cardozo’nun oyunu
Trabzon-Galatasaray maçının birinci perdesi belki de Bordo-Mavililer’in sezonun en iyi futbolunu oynadığı bölümdü. Maça beklenmedik biçimde 4-4-2 düzeniyle başladılar. Galatasaray’ın beşli orta sahasına karşı bu formasyon bir dezavantaj oluşturur mu diye düşünülürken, tam tersine merkezde kontrol tamamen Trabzon’daydı ilk bölümde… Bence Yanal’ın takımının ilk 40 dakika oyuna hükmetmesini üç etmenle açıklayabiliriz: Birincisi, çok etkili ve istekli bir hücum presle başlamaları. Rakibi birinci bölgeden çıkartmamaları, çıkarsa da kolay pas imkanı vermemeleri. Bu preste orta sahaya katılan Deniz’in enerjisinin hakkını teslim etmek gerek. Trabzon’u ilk 40 dakikada mükemmel gösteren ikinci neden, Cardozo’nun oyun kurucu performansıydı. Her hücumda topa orta saha civarında değdi, hep sihirli dokunuşlar yaptı. Adeta Trabzon’u bu bölümde 4-5-2 oynattı Cardozo. Savunmadan çıkan her topu ayağıyla, kafasıyla, göğsüyle öyle iyi yerlere verdi ki, Trabzon’un oyununu o kurdu desek yanlış olmaz bu bölümde. İlk 40’ta Galatasaray’ı daha da kötü gösteren detaysa Sneijder’ın maça çok moralsiz başlaması oldu. Kendisine gelen ilk üç pası tek topla rakiplere kaptırması Hollandalı’yı iyice düşürdü. 30’larda bir frikiği 40 metreden kaleye vurmaya kalkması da zaten özgüveninin gerilemesinin bir sonucu idi.

İkinci aşama: Emre’nin oyunu
Trabzon’un bu yoğun hücum presi sonsuza kadar oynaması mümkün değildi, zaten 40’lara doğru da düşmeye başladılar. O dakikalarda Galatasaray’ın da Emre/Hamit değişikliği, 4-4-2’ye dönüşü ve Sneijder’ın Selçuk’un yanına geçişi, oyunun kontrolünü 70’e kadar sarı-kırmızılılara geçirdi. Galatasaray ikinci yarının ilk 20 dakikasında merkezden Sneijder ve Emre ile gayet iyi çıkmaya başladı. Emre Çolak attığı etkili şutlarla takımını gole inandırdı, Trabzon savunmasının gardını düşürdü ve zaten defalarca geliyorum diyen gol, 66’da onun ayağından geldi. İkinci yarının ilk 20 dakikasında 5 isabetli şut ve tam 8 korner attı Galatasaray…

Tabii bu bölümde Galatasaray’ın golü geliyorum derken Yanal’ın da maçı bizimle beraber izlemesi ilginç… Yanal’ın aslında kötü kenar performansı geçen haftanın da başrolündeydi. Konya’da 73’te golü yiyip 1-0 mağlup duruma düştüler. Gidişat berbattı, üç puan elden gidiyordu. Ama Ersun Yanal, takımı golü yiyip dağıldıktan sonra tam 13 dakika değişiklik yapmadı. Nihayet 86’da değiştirdi Waris’le Salih’i! Doğrusu insan düşünmeden edemiyor, Trabzon Konya’da mağlupken ve her dakika aleyhine işliyorken Yanal 13 dakika neyi bekledi?

Üstelik Yanal’ın o maçta son iki değişiklik hakkını bir arada değil, iki dakika arayla 86 ve 88’de kullanması da akıl almazdı. Hani değişik dakikalarını Aykut Kocaman seçse, herhalde böyle seçerdi! Çünkü maçın son 5 dakikası şöyle geçti: 86’da Yanal Waris’i soktu. 87’de Kocaman Kokalovic’i soktu. 88’de Yanal Sefa’yı soktu. 89’da Kocaman Volkan’ı soktu. Ve maç bitti zaten!

Aynı Yanal, iki hafta sonra Galatasaray’a karşı 40’la 70 arası takımının düşüşünü de izledi kenardan. Golü yediler, ondan sonra kulübeyi hatırladı tecrübeli hoca…

Üçüncü aşama: Bosingwa-Yusuf’un oyunu
Yanal nihayet 70’lerde iki değişiklik yaptı ve bu kez gerileyen Galatasaray’ın fişini, yeni sağ çizgi ikilisi Bosingwa-Yusuf çektiler. Enerjik ikili solda yalnız kalan Telles’i fena halde hırpaladı ve yıpranan Galatasaray savunmasına da faturayı geçen haftanın yıldızı Medjani kesti. Doğrusu Hamzaoğlu 40’ta, Yanal 70’te yaptıkları değişikliklerle iki kez değiştirdiler rüzgarın yönünü. Ama finali doğru oynayan ve kazanan Ersun Hoca oldu sonunda…

*******

Yürekli Sivok: 5 Kaptan Donk:1

Ben futbolda sevgi, motivasyon gibi unsurlara aşırı önem yüklemem. Bence herkes, birbirini sevsin sevmesin, takımına bayılsın ya da bayılmasın, mesleğini yüzde yüzle yapmak zorunda. Ancak söz konusu ülke Türkiye ise, soyunma odasında “sakin olmak”tan çok “rakibi parçalamak” lakırdısı geçiyorsa, sevgi ortamının başarıdaki payı artabiliyor. Aslında sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde dönem dönem takım içi sevgiye ihtiyaç artıyor.

İngiliz futbolunun kült figürü David James de Şubat 2013’te “futbol takımındaki sevgi ortamının performansa etkisi” konusunu Observer’a değerlendirmiş: “Bazen bir müsabaka sonrası hoca soyunma odasına girdiğinde -bu adam hâlâ burada ne yapıyor- diye düşünürsünüz! Örneğin Houllier’nin Liverpool’daki ilk dönemi başarılıydı, ama sonrasında soyunma odasındaki futbolcuların Fransız’ın metotlarını sevmediklerini çok iyi biliyorum. Oysa Portsmouth’ta Avram Grant’a bayılırdık. Sonuçlar kötü gittiği halde oyuncularıyla bağını asla değiştirmedi. Onun oyuncularla kurduğu bu güven ilişkisi sayesinde iflas edip küme düşen bir takımla Federasyon Kupası’nda finale gittik. Hayatımda belki de onun için oynadığım tek adamdı Grant”.

Cumartesi akşamı Kasımpaşa-Beşiktaş maçını izlerken nedense David James’in bu açıklamaları geldi aklıma. Çünkü sahadaki turkuvaz formalıların ne yaptıklarını, ne yapmaya çalıştıklarını, ne için oynadıklarını anlamaya çalıştım uzun bir süre… Sahada birbirinden öyle kopuk, birbirine öyle yabancı, öyle sevgisiz bir 11 var ki, Önder Özen’in önündeki 7 haftada bu 11’le bir şeyleri değiştirmesi çok kolay olacak gibi gözükmüyor. Kasımpaşa’nın bir elektroşoka ihtiyacı olduğu kesin. Ve bu elektroşokun ancak oyun devam ederken topu bırakan kaptan Donklarla değil, sahada canını dişine takan Castrolarla olabileceğini zannediyorum…

Beşiktaş’sa Kasımpaşa’nın neredeyse taban tabana zıttı gibi. 3’üncü dakikada duran toptan attıkları golü muhtemelen hafta içi çok düşünmüşler, defalarca çalışmışlar. 6 ay topa ayağını süremeyen Sivok’un böyle diri dönmesi, ancak iyi bir takım hüviyeti ve futbolu çok sevmeyle açıklanabilecek bir durum. Sivok, 3’teki frikikte bir ileriye bir geriye gidip Barış’ın başını döndürdükten 5 saniye sonra Beşiktaşlılar golü kutluyordu. Kasımpaşalılar’a ise dikkat ettiniz mi bilmiyorum, birbirlerine yönelmişti turkuvaz formalıların parmakları. Herkes “ben değil o hatalı” diyordu tribünlere. Beşiktaş için takım kazancı sayılabilecek bu gol, Kasımpaşa için takım kaybıydı net bir şekilde.

Beşiktaş’ın şampiyonluk yarışında kalan 7 haftada en önemli kozu sevgi ortamı. Önder Özen’in takımınınsa kümede kalmak için sahada daha fazla ruha, daha fazla inanca, daha fazla sevgiye ihtiyacı var.

Related Items
Yorum Yaz

Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et

Al Jazeera
20 Nisan 2015
Uğur Meleke

Related Items

Diğer Al Jazeera İçerikleri

  • Devamı
    Derbiden taşan 6 ders

    Hakem penaltıyı verdi-vermedi, golde ofsayt vardı-yoktu tozu dumanı geçtikten sonra derbiden geriye ne kalıyor sahi? Pereira, Hamzaoğlu,...

    Uğur Meleke 28 Ekim 2015
  • Devamı
    10 numara, Oğuzhan mı Yunus mu olur?

    Beşiktaş kadrosunun bu yıla özgü önemli bir avantajı, çok sayıda oyuncusunun Euro 2016’nın kıyısında olması. Ersan, İsmail,...

    Uğur Meleke 21 Ekim 2015
  • Devamı
    Fransa 2016 için 7 umut

    Bundan tam 1 yıl önce, 13 Ekim 2014’te ilk 3 eleme maçından 1 puan çıkarabilmiş ve Fransa’2016’yı...

    Uğur Meleke 13 Ekim 2015
  • Devamı
    Golleri alanlar değil, adamlar atıyor

    Pereira’nın, Van Persie’yi Akhisar maçında kazanma şansı varken kazanmaması önemli bir kayıp. Maçların ardından yanlışlarını gayet güzel...

    Uğur Meleke 8 Ekim 2015
  • Devamı
    Bazen olmadığında olmuştur!

      Lucas Leiva, Beşiktaş’a gelseydi ilk 11’de oynabilir miydi? Burak Yılmaz, West Ham’a gitseydi Galatasaray önde sıkıntı...

    Uğur Meleke 1 Ekim 2015
  • Devamı
    Halefler:3 Selefler:1

    Türk futbolunda geride kalan haftaya halef-selef senaryoları damga vurdu: Maaşını G.Saray’ın ödediği Dzemaili Genoa’da ilk 11 oynarken,...

    Uğur Meleke 24 Eylül 2015
  • Devamı
    7 isimle hafta sonu

    Beşiktaş’ın Dzsudzsak yerine Quaresma tercihi, herhalde yıllarca tartışacağı bir detay olacak. Ama Güneş, Picassovari dokunuşlarıyla bu tercihi...

    Uğur Meleke 17 Eylül 2015
  • Devamı
    Terim çok başarılı, çok da şanslı

    Fatih Terim’in Türk futbolundaki müstesna yeri, büyük başarıları başlı başına koca bir kitap konusu. Ama o kitabın...

    Uğur Meleke 10 Eylül 2015

Copyright © 1999 Meleke.com

Futbolda cezasızlık kültürü bitmezse, daha kötüsünü bekliyorum
7 büyük yanlış