
“Bu ligi muadillerinden ayıran nedir, Belçika’dan-Hollanda’dan-Yunanistan’dan Süper Lig’in farkı ne ola ki” sorusuna herhalde bu sene kaleci performanslarıyla yanıt verebiliriz. Milli takım, 90 küsür yıllık tarihinin en geniş kaleci havuzuna sahip bu aralar. Süper Lig’de bu haftaya da Hakan Arıkan, Ertuğrul ve Eray’ın iyi performanslarıyla Volkan Demirel’in hataları damga vurdu zaten.
Antep kalecisi Eray Birniçan da Beşiktaş’ın şampiyonluk yoluna engel koyan kader adamıydı dün gece… Beşiktaş bu sene ritmini bulduğunda 15 dakikaya 5-6 gol sıkıştırabilecek kadar bunaltabiliyor rakiplerini. Antep’e karşı da ilk bunalımı 25-35 arası yaşattılar, Eray’a takıldılar. İkinci baskın çok daha uzun sürdü, 55’te başlayan bunaltıcı seri, neredeyse 90+5’e kadar sürdü. Ama bu dönemde de Eray Birniçan, Ba’nın 3, Gökhan ve Sosa’nın birer yüzde yüzlük fırsatını engelledi…
Slaven Biliç’in meslektaşları İsmail Kartal ve Hamza Hamzaoğlu’ndan en önemli farkı, iyi giden takımını kolay kolay bozmaması. Sürpriz yapmaya gerek görmemesi. Bu hafta İsmail Kartal, Webo yerine Emenike, Hamzaoğlu da Emre yerine Bruma risklerini aldılar; şanslı olmasalar bedellerini ağır ödeyeceklerdi. Biliç’se hafta içinde gazeteler hangi 11’i veriyorsa, onu çıkartıyor genelde. Belki tahmin edilebilirliği zaman zaman bir dezavantaja neden oluyor. Ama sürekliliğin de şüphesiz önemli bir avantajı var: Beşiktaş adeta ezbere yapıyor bazı hücumları. Gözü kapalı paslaşılıyor ön tarafta. Gökhan Sosa’nın, Demba Ba Tolgay’ın nereye atacağını önceden biliyorlar artık. Dün de Beşiktaş’ın uzun süreler baskı kurabilmesinin altında yatan en önemli unsur, melekeleşen doğrular…
Bu kadar büyük baskı kurup golü atamamasının nedeniyse bence daha önce birçok kez yaşadığı gibi santrfor kısıtı. Demba Ba atamayınca Beşiktaş duruyor. Eğer siyah-beyazlılar sezon başında santrfor havuzuna sıkışan maçların son 15 dakikalarında kullanacağı 30 üstü tecrübeli bir bitirici koysaydı, şimdi bence 5 puan fazlaları olacaktı. Beşiktaş 30 milyon euro ederindeki bu şampiyonluğu kaybederse nedeni, 1 milyon euroya kıyıp bir veteran yedek santrfor almamaları olacak.
****
Bruma, Galatasaray’ın zayıf karnı
Konyaspor, bu sezon hakkını eksik teslim ettiğimiz takımlardan biri. Aykut Kocaman öncesi bence küme düşmenin en güçlü adaylarından biriydi bu ekip. Aykut Kocaman’la birlikte, çok da kuvvetli bir kadroları olmamasına rağmen kimlikli-kişilikli bir kontra atak takımına dönüştüler. Aslında onlara bir kontra atak takımı demek de haksızlık olur, kontra atağın daha güncel bir versiyonunu oynuyorlar çünkü.
Başakşehir’in yeni nesil “geçiş oyunu (transition play)” oynadığını düşünüyordum zaten. Ama geçen hafta Orhan Uluca kardeşimle konuştuktan sonra Konyaspor’u Galatasaray’a karşı izleyince onların da Başakşehir’den geri kalır bir yanları olmadığını fark ettim. Galatasaray oyun kurarken kazandıkları toplarla çok hızlı hücuma gittiler Cuma akşamı. Aykut Kocaman iki Rumen Torje-Rangelov’u kenarda oturttu ama iki çabuk Djalma-Kenan’dan bu “şok pres ve şok hücum” oyununda gayet iyi verim aldı. Özellikle ilk yarım saatte biraz şanslı olsalar çoktan skoru 2-0’a getirmiş olabilirlerdi. Başaramadılar.
Galatasaray’daysa bitime 4 hafta kala bireysel performanslar keskin düşüşler içeriyor: Selçuk golü atıp kahraman oldu ama o dakikaya kadar yaptığı öyle kritik iki kayıp var ki, Galatasaray bunun bedelini çok ağır ödeyebilirdi. Maçın en iyisi Melo, bu pozisyonların birinde sarı kart gördü zaten. Sarı-kırmızılılar’ın bütüncül bir hücum istikrarı sağlayamamasındaysa bence faturanın önemli kısmını Bruma’ya kesmek gerekiyor: Portekizli oyuncu gerçekten özel bir oyuncu. Sıkışan oyunları açabilecek ekstra işler yapıyor, takımı dururken bir ekstra koşuyla işin şeklini değiştirebiliyor. Ama topu alıp koşuyu yapana kadar Kosecki gibi gözüken bu çocuk, topu kullanırken Iorfa’ya dönüşüyor! Sanırım son zamanlarda gördüğüm koordinasyonu en bozuk, topu kullanma konusunda en problemli büyük takım oyuncusu Bruma. Topu ne zaman, hangi yöne ve hangi şiddette kullanacağı konusunda en ufak fikri yok sanki. Ya erken çıkarıyor ayağından, ya geç kalıyor, ya arkaya atıyor, ya şiddetli, ya çok yavaş. Sanırım Bruma’nın doğru pası atması için birkaç yıl daha gelişmesini beklemek gerekiyor. Attığı isabetsiz, zamansız paslar, Galatasaray hücumunda bir özgüven kaybına ve yılgınlığa neden oluyor üstelik. Moral bozukluğu başlıyor grupta. Ve bir noktaya kadar faydalı olan Bruma, bir noktadan sonra zarar vermeye başlıyor.
Son 4 haftada 3 büyük takımın bence en ufak riske tahammülü yok. Hamzaoğlu, formda Emre’yi kesip sürpriz paket Bruma’yı kullanarak kendi eliyle bir zayıf karın oluşturuyor takımında. Ve bunun bedelini ağır ödeyebilirler.
*******
Telefon kulübesinde çalım atan adam: Chahechouhe
Fenerbahçe de Sivas’ta Galatasaray’ın Arena’da yaşadığı krizin bir benzerini yaşadı. Sarı-lacivertliler’e seri galibiyetleri getiren unsursa aynen geçen sezon gibi maçların sonunda ayakta kalmaları. Ersun Yanal ve İsmail Kartal’ın Fenerbahçesi, diğerlerinden fizik olarak üstün olmayı sürdürüyorlar hâlâ…
Fenerbahçe’de Gökhan Gönül sezonun sonuna doğru vites yükseltti, cumartesi akşamı da son derece diri bir genç olan Fatih Çiplak’a karşı yine etkili bir oyun oynadı. Caner Erkin, iki sezondur istikrarlı olarak iyi ama son iki hafta adeta uçuyor. Tabii ki uçuşu sırasında Cicinho-Burhan ikilisine açıklar da verdi ama Fenerbahçe’yi dip çizgiye hâlâ en iyi taşıyan oyuncu o. Diego iki haftada iki kritik golle oynuyor. Webo hayat dersi gibi. Sow tam zamanında vitesi yükseltmiş. Ama Fenerbahçe’de bu kadar iyi oyuncu varken iki haftadır ölüp ölüp diriliyor sarı-lacivertliler! Zira Fenerbahçe iki haftadır sadece rakiplerini yenmekle değil, Volkan’ın yediklerinden fazlasını atmakla da uğraşıyor.
Sergen Yalçın’ın maç öncesi konuşmasını izledim, bu maça özgü bir takım çıkarttıklarını söyledi Lig TV mikrofonlarına. Mehdi orta sahaya kalite kattı gerçekten. Batuhan, Egemen’le eşleştiğinde çaresiz kalsa da, Bekir’e karşı ciddi bir üstünlük kurdu. Ama Sivas’ın esas iyisi, telefon kulübesinde bile çalım atabilecek adam Aatif’tı.
Fransa doğumlu Faslı oyuncu, on numarada değil sol kanatta oynamasına rağmen bir maestro gibiydi yine. Tam taç çizgisine sıkıştı dediğinizde sihrini gösteriyor ve çok yumuşak iki dokunuşla çıkıveriyor oralardan. Dün de söyledim, onun yaptıklarını Diego-Sneijder filan yapıyor olsa yere göğe sığdıramazdık. Chahechouhe’nun hakkını gerçekten çok eksik teslim ettik bu ülkede.
Belki şampiyon olamayacaklar. Kupayı alamayacaklar. Muhtemelen Avrupa’ya da gidemeyecekler. Ama hâlâ sezon sonu kutlamaları gereken bir şeyi var Sivaslılar’ın: Haziran’da bir yemek verip Aatif’a teşekkür etmeliler, kutlamalılar bu harika sezonunu.
*****
Hakan Arıkan heykeli!
Belki Aatif gibi spektaküler işlerle değil ama takımına katkısıyla özel teşekkürü hak eden bir başka isim de Hakan Arıkan… Onur’un sakatlığı, Fatih ve İbrahim’in yetersiz performansları sonrası beklenmedik bir şekilde Süper Lig’e dönmüştü Hakan. Ligin ikinci yarısındaki performansıyla bir daha bu ligden düşmemesi gerektiğini ispat etti adeta…
Özellikle Pazar öğleden sonra saat 17:30’la 17:40 arası öyle bir futbol oynadı ki, herhalde Trabzon dördüncü olursa Trabzon’a, Karabük ligde kalırsa Karabük’e ufak çaplı bir Hakan Arıkan heykeli gerekebilir! Rize’de 60’la 80 arası bir fırtınaya maruz kaldı Hakan’ın kalesi. 62’de Obraniak’ın soldan ortasını Lafferty kafayla iyi değerlendirdi ama karşısında Hakan’ı buldu. 71 ve 73’te Kweuke kenar ortalarını içeri dürtemedi. 78’de bu kez Lafferty’nin ara pasında Deniz Kadah bomboş karşı karşıya Hakan’a takıldı. 80’de Kweuke’nin kafası direğe çarparken, 81’de Kamerunlu’nun başka bir iyi kafa vuruşunu yine Hakan çıkardı adeta kalenin içinden. Bu fırtınanın sonunda Deniz Yılmaz’ın Rize’nin savunma şaşkınlığında bir gol bulup maçı Trabzon’a getirmesi gerçekten bir futbol şansı…
Futbol şansı diyorum, zira Ersun Yanal’ın bu maçta takımını iyi yönetip 3 puanı aldığını söylemek biraz fazla iyimser bir yorum olur. İlk yarıda yine bir duran toptan üstünlük sayısını bulduktan sonra Yanal ikinci yarıda yine sürekli geri vites hamleler yaparak takımını hapsetti. 53’te Cardozo’yu çıkarıp tek santrfora döndü. 58’de beş dakikalığına sağ açığa geçen Yusuf’u da çıkarıp bir ön libero daha, Fatih Atik’i sahaya sürdü. Zaten Yanal’ın 50’lerde yaptığı bu çekingen değişiklikler 60’la 80 arası Rize fırtınasına neden oldu sahada. Ama futbol böyle, maçın sonunda kazanan, çerçevenin içine dürtebilen oluyor.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS